İşlem yapılıyor, lütfen bekleyin...

Hizmette 10+ Yıl ve binlerce müşteri memnuniyeti... | %100 doğru kaynak | %100 memnuniyet | %100 mezuniyet |

Netsorular.com
FEL303U-SİYASET FELSEFESİ-1 DERSİNİN 1. ÜNİTE DERS ÖZETİ
FEL303U-SİYASET FELSEFESİ-1 DERSİNİN 1. ÜNİTE DERS ÖZETİNE VE DİĞER DERSLERİN DERS ÖZETİNE ULAŞABİLİR, AÖF ÇIKMIŞ SORULARI, DERS ÖZETLERİNİ VE AÖF YARDIMCI KİTAPLARI ONLİNE SİPARİŞ VEREBİLİRSİNİZ.

ÜNİTE 1:  SİYASET FELSEFESİNE GİRİŞ

Felsefede ussallık kavramıtemellendirme anlamına gelir. Bu anlamda ussallık ya da temellendirme her hangi bir soruna, akla dayalısöz anlamına gelen “logos”lu bir açıklama getirmektir.

Eski Yunancada “polis” kavramı şehir-devlete karşılık gelen bir terimdir. Bu terim aynı zamanda şehir-devlet içindeki yurttaşlar topluluğuna da karşılık gelir. Eski Yunan siyasal yaşamış şehir devletler içinde gelişmiştir.

-zoon politikon kavramı Türkçede “siyasal canlı” anlamına gelir. Ama Aristoteles özellikle insanın toplumsal bir varlık olduğuna vurgu yapmaktadır.

-İnsan bireyleri topluluk hâlinde yaşarlar, çünkü insan bir toplum içinde her türlü maddi ve tinsel gereklerini karşılar. İnsan yaşarken belirli durumlar içinde veya belirli durumlarla karşı karşıya kalarakbu durumları değerlendiren ve bu değerlendirmesine göre eylemde bulunan bir varlıktır. O hâlde her şeyden önce insan eylemde bulunan ve bunun sonucu olarak çeşitli ilişkilere giren toplumsal bir varlıktır. İnsan toplum içinde yaşarken de içinde yaşadığı toplumu koyduğu kurallarla düzenler. Bir toplumsal varlık olarak insanın toplumsal ve siyasi ilişkilerin düzenlenmesiyle ilgili etkinlikleri insanın ne olduğuna ilişkin sorunun yanıtlanmasına kaçınılmaz bir şekilde bağlıdır. İnsan toplumsal bir varlık olduğu için devlet kuran bir varlıktır. Siyaset kuramı devletin varlık temelini insanın toplumsal varlığında bulur. Aristoteles Politika adlı yapıtının hemen başında insanın zoon politik olduğunu söylerken aslında “Devlet varlık nedeninin insanın toplumsal varlık yapısı olduğunu söylemiş olur. Yunancadaki “politikos” (siyasal) sıfatı burada toplumsal olmaya vurgu yapmaktadır. Aristoteles böylece siyasetin insanın toplumsal yaşamıyla ilgili bir etkinlik olduğunu söylemektedir.

-Toplum ve devlet düzeni insanın olanaklarının ortaya çıkabilmesi için vazgeçilmezdir.

-siyaset kuramı siyasal olguların ya da kurumların temellendirilmesiyle ilgilidir. Bu da siyasal olgu ya da kurumların varlıksal temellendirmesidir. Söz gelişi devletin temellendirilmesi, yani devletin varlığının temellendirmesini vermek siyaset felsefesinin işidir.

-Siyaset Felsefesinin iki temel sorusu olduğu söylenir: “Kim hangi haklara sahip olacak?” ve “Egemenlik kimde olacak?” soruları Siyaset Felsefesi için yararlı bir başlangıç noktasıdır.İlk soru yurttaşların hak ve ödevlerinin dağılımı ve temeliyle ilgiliyken ikinci soru siyasal egemenliğin dağılımıyla ilgilidir.

-Siyaset Felsefesinin en temel sorunu devletin varlığı sorunudur. İnsanın amaçlı etkinliklerde bulunan bir varlık olması hesaba katılacak olursa felsefenin herhangi bir kavrama ilişkin bilgisel ve ussal bir temellendirmeye yönelik olarak sorduğu “nedir?” sorusu “ne için?” sorusuyla beraber düşünülmelidir. söz gelişi Siyaset Felsefesinde “Devlet nedir?” sorusu ile “Devlet ne içindir?” sorusu aynı sorudur.

-“Nedir?” sorusu ele aldığı nesneyle ilgili olarak bu nesnenin ne’liğini, ne olduğunu, özünü soran bir yapı sorusudur. Felsefe soruları bu anlamda hep bir yapı sorusu olarak ne’lik araştırması gerektiren sorulardır.

-Devletle ilgili ilk önemli görüşü Eskiçağ’da Platon dile getirmiştir. Ona göre devletin amacı yalnızca toplumun bir kesimini mutlu kılmak değil, toplumu bir bütün olarak mutlu kılmaktır. Devletin ve toplumun adil olmasının koşulu da toplumu oluşturan bölümlerin her birinin uyum içinde kendi üzerine düşeni yapmasından geçer. Platon’un düşünceleri siyaset felsefesinin araştırmasının nesnesini de göstermektedir. Buna göre siyaset felsefesi devletin amacınıve varlık nedenini sorgulamaktır. Adil bir toplum için gerekli koşulları soruşturmaktır. Toplumun bütününün iyiliği için gerekli koşulları belirlemek Platon kadar Eskiçağın bir başka büyük düşünürü Aristoteles’in de siyaset görüşünü oluşturur. Aristoteles de yönetim biçimlerinin hangilerinin iyi hangilerinin kötü yönetim biçimi olduğunu belirlerken bir bütün olarak toplumun mutluluğu ve iyiliğini en yüksek amaç sayarak bu belirlemeyi yapmıştır. Mutluluk ya da iyilik de ancak erdemli yaşamla sağlanabileceğinden, Aristoteles’e göre insandaki erdemlilik olanağının gerçekleştirilmesi devletin amacıdır ve yönetim biçimlerinin doğru ya da yanlış olduğunu gösterecek ölçü de budur.

-Özgürlük sorunu, adalet sorunu, mülkiyet sorunu, hak sorunu, iktidar sorunu gibi kavramsal sorunlar da aslında devlet olgusuna gelir dayanır. Bu temel sorun kapsamında varolan devlet ve yönetim biçimlerinin bir eleştirisini yapmak ve bu eleştiriyi de devletin doğasını temele alarak yapmak da siyaset felsefesinin araştırmalarından birisidir. İdeal düzen tasarımları ve ütopyalar siyaset felsefesinin eleştirel soruşturmaları içine girer. Bunun yanında devlet adamında aranması gereken niteliklerin neler olduğuna ilişkin belirlemeler yapmak da siyaset felsefesinin alanına giren sorunlardandır.

Ayrıca siyaset felsefesi çeşitli ütopyaların gerçekleşme olanağını da ideal olanın gerçekleşme olanağı üzerinden değerlendirir. Bunun en açık örneğini Platon Politeia adlı yapıtında sunar.

-Her siyaset felsefesi tartışması önünde sonunda devletin kökeni, başlangıcı sorununa gelir dayanır. Devletin kökeni sorunu aynı zamanda yasaların ve tüm toplumsal-siyasal kurumların kökeni sorunudur. Bir arkhe sorunudur bu.

-Felsefede arkhe sorunu ile temel bulma sorunu kastedilir.

-İnsan felsefesi insan doğasını kavramaya çalışan, insan denen varlığı bütününde nesne edinen, insana ait olan özelliklerden ve olanaklardan hareketle insanın ne olduğu sorusuna yanıt arayan bir felsefe dalıdır.

-“Eğer devlet olmasaydı, onu icat etmeye gerek olur muydu? İhtiyaç mı duyulurdu, yoksa icat etmek zorunda mı kalınırdı?”. Bu soru siyaset felsefesi içinde ortaya çıkan en temel sorudur. Bu, siyaset felsefesinin devletin doğası ve kökeniyle ilgili sorusudur. Devletin var oluş nedenini açıklamaya çalışan siyaset kuramları bir varsayımdan hareket ederler. Bu varsayım doğa durumu varsayımıdır. Siyaset felsefesinde doğa durumu gerçek bir durum olarak tasarlanmaz. doğa durumu bir varsayımdır, bir tasarımdır. Devletin var oluş nedenini açıklamak, devletin varlığını temellendirmek amacıyla tasarlanmış bir durumdur.

Hukukun amacını adalet olarak gören bütün doğal hukuk kuramları da varsayımsal bir doğa durumu tasarımından hareketle ortaya konulurlar. Dolayısıyla bu doğa durumu tasarımı hem adaletin hem de devletin temellendirilmesi açısından gerekli görülmüş bir varsayımdır. Özellikle 17. ve 18. yüzyıl felsefeleri içinde gelişen bütün doğal hukuk kuramları doğa durumu tasarımını dizgelerinin başına her ilk savlı dizgede olduğu gibi bir ilk durum, bir hareket noktası, bir kabul olarak koymuşlardır. İngiltere’de Thomas Hobbes (1588-1679) ve John Locke’un (1632-1704), Fransa’da Jean Jacques Rousseau’nun (1712-1778) siyaset ve devlet kuramlarıhep doğa durumu temel varsayımından hareketle ortaya konmuş kuramlardır.

Sadece 17. ve 18. yüzyıllarda değil, çağdaş siyaset kuramlarında da doğa durumu tasarımı bir varsayım olarak kullanılmıştır. Çağdaş siyaset felsefesinin en önemli temsilcilerinden John Rawls Bir Adalet Kuramı adlı yapıtında “orijinal durum” dediği bir doğa durumu tasarımından hareketle devletin ve hukukun temeli sorununa yanıt vermeyi denemiştir.

-Doğa durumundan çıkışın zorunluluğuna ilişkin bir sivil sözleşmenin gerekliliği olarak toplum sözleşmesi varsayımı da devletin varoluş amacını ve temelini açıklamak için kullanılan bir tasarımdır. Genel olarak toplum sözleşmesi devletin varoluşamacı, kökeni ve doğası yanında toplumu oluşturan bireylerin hak ve ödevlerini de açıklayan bir anlaşmadır. Bu anlamda hukukun amacını adalet olarak gören doğal hukuk kuramlarının da açıklamalarını temellendirmek için başvurduklarıvarsayımsal bir tasarımdır. Toplum sözleşmesi doğa durumunda bireysel çıkarlarından ve bencil isteklerinden vazgeçen bireylerin kendi çıkarlarının önüne toplumun genel çıkarını ve genel istenci koyan bir sözleşmedir.

Bu sözleşme bireylerin düzenli ve adil bir toplum oluşturmak üzere kendi aralarında yaptıkları ve egemenlik hakkını bir üçüncü güce devrettikleri yazılı olmayan sözleşmedir. Bu yazılı olmayan anlaşmayla toplum ve devlet kurulmuş ve doğa durumundan çıkılmış olur.

Doğa durumunda bilinçli istekleriyle yaptıklarıbir sözleşmeyle çıkan bireyler genelin iyiliği ve çıkarı uğruna bazı özgürlüklerinden vazgeçmiş ve üzerlerinde biregemen güç tanımış olurlar. Başka bir deyişle egemenlik hakkı üçüncü bir tarafsız güce devredilmiş olur.

-Ortaçağın devletin ilkesi ve kökenini Tanrı’da bulan anlayışının tersine, 17. yüzyılda toplum sözleşmesi devletin temelini bireylerin karşılıklı sözleşmesi tasarımı üzerinden bireyde ve insanda bulan bir kuram olarak ortaya çıkmıştır. Toplum sözleşmesi tasarımını ilk ortaya atan filozof olarak Thomas Hobbes bilinir. Hobbes 17. yüzyılda insanın doğa durumundan bencil istek ve çıkarlarının insanın kendisi için güvensiz bir durum oluşturması gerekçesiyle toplum sözleşmesi tasarımını ortaya koymuştur. Buna göre doğa durumunda “homo homini lupus” (insan insanın kurdu) olduğundan ve bu durum herkesin herkese karşı savaşından kaynaklanan bir güvensizlik durumuna yol açtığından bir toplum sözleşmesine gerek vardır.

-Doğa durumu bir anarşi durumudur.

 

 

 

-Konsensüs teriminin Türkçe karşılığı uzlaşma ya da uzlaşımdır. Toplum sözleşmesinde uzlaşma sözleşmenin koyduğu ilkeler üzerinde tam bir oybirliği içinde ortak karara varma anlamına gelmektedir.

-Toplum sözleşmesi düşüncesinin önemli bir kavramı olan genel istenç kavramı da çoğunluğun istenci olarak anlaşılmamalıdır. Genel istenç çoğunluğun çıkarının da üstünde bir kavram olarak, yani bütünün istencine ilişkin bir tasarım olarak karşımıza çıkar. Böylece adalet sorunu da siyaset kuramlarında toplum sözleşmesinden hareketle temellendirilen ve yurttaşlık kavramıyla da ilişkili olan bir sorun olarak ortaya konulur. Modern felsefenin önemli düşünürleri olan Hobbes, Locke ve Rousseau’nun toplum sözleşmesi kuramlarıyla devletin varlığını temellendirdikleri görülür. Aynı şekilde bir çağdaşfelsefeci Rawls da orijinal durumdan hareketle toplum sözleşmesi düşüncesini hukukun ve devletin konsensüse dayalı temeli bağlamında dile getirmiştir.

-Etik terimi köken olarak Yunanca ethos sözcüğünden gelir. “Etik felsefenin insanlararası ilişkilerde değer sorunlarını inceleyen, bu konuda bilgi ortaya koyan dalıdır” . Etik felsefenin “Ne yapmalıyım?” sorusuna yanıt verentemel bir alanıdır. Her felsefe disiplininde olduğu gibi etik de eylem söz konusu olduğunda ilkeleri ve temelleri araştırır, sorgular. Bu anlamda etik de temellendirme yapan bir felsefe disiplinidir.

-Siyaset felsefesi de toplum içinde yaşayan insanı ele alan bir felsefe disiplinidir. Öyleyse hem etik hem de siyaset felsefesi insanı, toplumsal-siyasal bir varlık olan insanı ele almaktadır. Etik de siyaset felsefesi de felsefenin pratik disiplinleri arasında görülür.

Felsefe hem teorik aklı hem pratik aklı soruşturmalarında ilke olarak alır. Siyaset felsefesi de etik gibi pratik aklın etkinliklerini soruşturur. Başka bir deyişle, eylemlerimizeyön veren pratik aklı soruşturur. Bu anlamda Etik gibi siyaset felsefeside pratik bir felsefe disiplinidir. Ama Etik özellikle kişi olarak eylemde bulunan insanı soruşturmasına konu eder. Oysa siyaset felsefesi insanın siyasi etkinliklerini, yani toplumsal yaşamını, bir bütün olarak toplumu ve toplumsal düzenlemeleri belirleyen ilkeleri eleştirir ve sorgular.

-Etiğin varlık temelini, insanın kendine özgü doğası oluşturur. İnsanın siyasi bir varlık olması, onun devlet kuran bir varlık olması, başka bir deyişle insanın sahip olduğu olanaklar toplamı etiğin ontolojik temelini oluşturur.

-Varlık temeli felsefede ontolojik temel diye geçer ve bir şeyin varlığının dayandığı temel anlamına gelir. Niçin bir şey varolmak zorunda sorusuna verilen her yanıt, o şeyin ontolojik temellerinin ne olduğu sorusuna verilmiş bir yanıttır.

Yukarıya Git