İşlem yapılıyor, lütfen bekleyin...

Hizmette 10+ Yıl ve binlerce müşteri memnuniyeti... | %100 doğru kaynak | %100 memnuniyet | %100 mezuniyet |

Netsorular.com
İLH2003-İSLAM DÜŞÜNCE TARİHİ DERSİNİN 1. ÜNİTE DERS ÖZETİ
İLH2003-İSLAM DÜŞÜNCE TARİHİ DERSİNİN 1. ÜNİTE DERS ÖZETİNE VE DİĞER DERSLERİN DERS ÖZETİNE ULAŞABİLİR AÖF ÇIKMIŞ SORULARI, AÖF DERS ÖZETLERİNİ VE AÖF YARDIMCI KİTAPLARI ONLİNE SİPARİŞ VEREBİLİRSİNİZ...

İSLAM DÜŞÜNCE TARİHİ

BÜLÜM I

İSLAM DÜŞÜNCESİ VE KAYNAKLARI 

       İslam düşüncesi, müslüman düşünürlerin ve filozofların ortaya koydukları düşüncenin adıdır. İslam düşüncesine bu ismin verilmesinin sebebi; sadece düşünürlerin Müslüman olmasından değil, aynı zamanda Kur’an ve Sünnet gibi İslam dininin en temel iki kaynağının böyle bir düşüncenin oluşumuna ve gelişimine doğrudan ve dolaylı etkide bulunmasındandır.
Kur’an açısından insanlık düşüncesi vahiy ile başlamış olmasına rağmen zamanla dinlerin bozulması ve insanlığın doğa ve sosyal hayata ilişkin düşüncesinin gelişimi ile hem dinler, hem de düşünceler arasındaki farklar ortaya çıkmıştır. ’’Dinin Doğal tarihi’’ adlı eserinde ‘’Tek Tanrı inancı insanlık düşüncesini fakirleştirmiştir’’ diyen İskoç asıllı filozof David Hume’un görüşünün aksine insanlık düşüncesi zenginleştirmişlerdir. 

İSLAM DÜŞÜNCESİNİN KAPSAMI

       İslam düşüncesi, Allah’tan insana, tarihten tabiata düşüncenin konusu olan varlık, doğal ve insani alana ilişkin Müslüman bilginlerin ürettikleri akli düşünceleri kapsar. İslam düşüncesinin kapsamı; Kuramsal felsefe (mantık ve metafizik), Pratik (Ameli), Felsefe (hukuk, siyaset, ahlak ve iktisat felsefeleri), Kelam, Tasavvuf, Bilim felsefesi, Sanat felsefesi, Din felsefesi, Tarih felsefesi.


İSLAM DÜŞÜNCESİNİN KAYNAKLARI

1- İslami Kaynaklar: Kur’an ve sünnet. İslam düşünürlerinin hemen hemen tamamı vahiy ile aklın uygunluğunu ve farklı tarzlarda da olsa uzlaştırılabileceğini savunmuşlardır. Kindi, Farabi, İbn Rüşd gibi. 

2- Yabancı Kaynaklar: İki kısma ayrılır: a- Müslüman Milletlerin Eski Kültürleri (Araplar,Türkler ve Farslar gibi İslam’a ilk giren milletlerin İslam öncesi kültürel miraslarıdır.) b- Yabancı Eserlerin Tercümeleri
-Yabancı eserlerin Arapça’ya tercüme girişimi ilk defa Hz. Ömer zamanında olmuştur.
- İlk sistematik tercüme faaliyeti, Me’mûn’un Bağdat’ta Beytü’l Hikme(Bilgelik Evi) isminde okul kurmasıyla olmuştur.
-Meşhur Mütercimler: Sabit İbn Kurra, Kura İbn Sabit, Sinan İbn Sabit, İbn Mukaffa ve Muhammed Osman el-Dımışkî
-Eski Kültürlere ait eserlerin Arapça’ya tercüme edilmesiyle İslam Düşünce ve Eserlerinin Yabancı Kaynağını oluşturanlar:
1-Hermes Geleneği
2-Antik Yunan ve Helenistik Düşüncesi
3-Sasani Düşüncesi 
4-Hint Düşüncesi 

3- Hermes Geleneği: İnsanlık tarihinin en eski düşünce geleneğidir. Özellikle Astronomi, Matematik, Simya, Astroloji ve Sihri düşünceler bakımından zengin ve ileri seviyede bir gelenekti.
Müslüman düşünürlerden çoğu, özellikle de Suhreverdi el Maktul, Hermes’in Hz.İdrisolduğu kanaatindedir. Bu geleneğin İslam düşüncesine tesiri birkaç yoldan olmuştur: Sabiilik, Yunan-Hellenistik Düşünce, Fars düşüncesi, Gnostisizmi. Ayrıca yine bu geleneğin tesiri özel olarak, tasavvufi alanda; Batinilik, İsmaililik, Dürzilik ve İhvanu’s Safa risalelerinde görmek mümkündür.

4- Yunan Hellenistik Düşüncesi:İslam düşüncesinin en önemli kaynağını teşkil eder.İslam Düşüncesine eserlerinin Arapça çevirileriyle kaynaklık eden filozoflar: Eflatun(platon), Aristo, Plotinus, Proclus, Galen, Alexandre d’Afrıdise.

5- Sasani Düşüncesi: Manikeizm ve Zerdüştlük gibi önemli eski İran dinlerinin, Sasanilerin düşüncesinin gelişimine büyük katkıları olmuştur.

6- Hint Düşüncesi:İranşehri ve Birunigibi müslümanların Hint kültür ve düşüncesine dair yazdıkları eserler bu düşüncenin müslümanlarca bilinmesini sağlamıştır.Biruni’nin Hint İncelemeleri( Tahkik Ma li’l-Hind) eseri çok meşhurdur. İslam öncesi düşünceler bazı merkezlerde öğretiliyordu. Bunlar; 
1- İskenderiye Mektebi: İskender, Mısır’ı fethedince İskenderiye şehrini kurdu ve burada iki mektep kuruldu: 1- Hristiyan kelamcı Orijen’in kurduğu ilahiyat mektebi 2- Ammonius Saccas’ın kurduğu Felsefe mektebidir. Burada Aristo’nun eserlerinin Eflatunculukla yorumlanmasıyla, Eflatuncu-Aristoculuk ortaya çıktı. Burada yetişen filozoflar arasında Plotin , Porhyry , Proclus gibi kimseler vardı. Daha sonra bu mektep ve orada bulunan büyük kütüphane Emevi halifesi Ömer b abdulaziz devrinde Antakya’ya taşındı.
2- Urfa ve Nusaybin Mektepleri 
3- Cündişapur Mektebi 
4- Antakya Mektebi: Burada hocalık yapan en önemli bilgin, Süryani Probus’tur
5- Harran Mektebi: Hermenötik geleneğinin son temsilcisidir. En ünlü temsilcisi Sabit İbn Kurra. 
 

İSLAM DÜŞÜNCESİNİN DOĞUŞU

       Hz. Peygamber savaş esirlerini, Müslüman çocuklara öğretmenlik yapmaları karşılığı hürriyetlerine kavuşturduğu gibi, birçok hadisi ile de Müslümanları düşünmeye sevk etmiştir. 
Hz. Peygamber ilk müslümanların sağlık ihtiyaçlarını bilimsel olarak çözmek için , Müslüman olmamış yakınlarından teyzesinin kocası Harise’yi İranda ki Cündişapur medresesine tıp öğrenmesi için göndermişir.
Hz. Osman, Hz Ali ve Muaviye devrinde cereyan eden iç savaşlar ve üzücü siyasi olaylar neticesinde gündeme gelen dini ve siyasi tartışmalar, farklı düşünceleri ve farklı fırkaları ortaya çıkarmıştır. (Cemel Vakası, Sıffin Savaşı, Tahkim Olayı) Akli düşüncenin özellikle de felsefi ve bilimsel düşüncelerin gelişmesinde ilk Abbasi halifelerinin büyük katkısı olmuştur. 
Müslümanlar 12. Ve 13. Yüzyıllarda Müslüman filozoflar için ‘’Felasifetü’l İslam’’ , ‘’ el-Felasifetül-Müslimin’’ demişlersede 19. Yüzyıla kadar ‘’islam felsefesi’’ tabirini kullanmamışlardır; Müslüman filozofların ürettikleri felsefi düşünceye ‘’felsefe’’ demişlerdir. İslam dünyasındaki felsefeye ‘’ İslam felsefesi ‘’ denmesi, 19, yüzyılda oryantalistler ile başlamıştır ; daha sonra bu tabiri Müslümanlarda kullanmışlardır. İslam felsefesi sadece İslam dünyasında ortaya çıkıp gelişen felsefenin adıdır.
 

İSLAM FELSEFESİNİN DOĞUŞU
       Felsefe: Orjinali Yunanca Filosofia’dır .İlk defa Pisagor kullanmıştır. Filo : sevgi , Sofia : hikmet. Filosofia: Hikmet sevgisi. Kindi: Felsefe insanın kapasitesi ölçüsünde sahip olduğu ve ebedi külli şeylerin hakikatlerinin mahiyetlerinin ve sebeplerinin bilgisidir.Farabi :Felsefe (hikmet) , Bizatihi vacibi vücud olan Hakk ın vücudunun, Vücud olarak bilinmesidir.İbn Rüşd: Felsefe ‘’ Sanat eseri olarak varlıklar üzerine düşünme ve Yapıcı (es-sani)yı tanımaktır. İbn Hindu : Felsefe ruhun ilim ve amelle terbiye edilmesidir.
Kindi’ye göre hikmet: Hikmeti bir fazilet, iyi olanın tatbiki olarak görür: ‘’Hikmete gelince o,( akli) kuvvenin faziletidir ; o, külli şeylerin hakikatleri ve bilgisi, hakikatleri yönünden sevilen şeyin yapılmasıdır. ‘’ O halde hikmet, kesin doğru bilgi, yapılması fazilet olan bir hareket tarzıdır. Hikmet, felsefeden daha geniş bir mana taşır. Her hikmet, felsefedir ; fakat her felsefe hikmet değildir.
Filozof (feylesof): Filo : sevgi , sofos: hikmet sahibi. Filosofos hikmet seven anlamına gelir.
Kindi : Feylesof ilminde hakkı bulan amelinde hakla amel eden kimsedir, denebilir. Kindi’nin tarifinde feylesof ilimde amacı gerçeği bulmak isteyen ve fiilde amacı ise gerçeği yaşayan kimse demektir. Farabi: ‘’Feylesof (el-hakim) bizatihi vacib-i vücud’un kemal derecede bilgisine sahip olan kimsedir’’ Farabinin tanımında feylesof, Allah’ı en iyi bilen kimse olarak tanımlıyor.
Feylesof Hakim Hekim ilişkisi: Antik çağda filozofa hakim(sofos) denirdi. Hakim , hikmet sahibi, bütün bilgileri kendinden bulunduran kimse demekti. Hakim sözünün filozof sözünden daha umumi ve derin bir manası vardır.Her hakim filozoftur, fakat her filozof hakim değildir.
 

İSLAM FELSEFESİNİN TARİHİ VE DOKTRİNER GELİŞİMİ
Felsefi Akımlar
Sofistaiyye (Sofizm): Yunanlı sofistlerden etkilenen Müslüman düşünürlerdir.Bunlar için hakikatin ölçüsü insandır.
Reybiyye (Şüphecilik): Yunanlı şüpheci filozoflardan etkilenen Müslüman düşünürlerdir. Doğru ve hakikat hakkında insanın sabit bir bilgisi yoktur. 
Tabi’iyyun: Tabiatçı ve natüralist düşünürler. Bunlar bugünkü tabirle ‘’deist’’ düşünürlerdir. Metafizik düşüncelere önem vermezler. Bilimin sadece deney ve tecrübeye dayanması gerektiğini söylerler.
Bilinemezcilik (Tekafü-i edile): Hiçbir şeyin doğrulanamayacağını savunanlardır. Onlara göre i bir şeyin doğruluğu veya yanlışlığı hakkındaki deliller ve karşıt deliller eşit derecede geçerliliğe sahiptir. Batı felsefi kavramıyla ifade edilecek olursa bu akıma ‘agnostisizm’ denebilir.
Sistemsel Felsefi Ekoller 
Meşşaiyye: Kelime anlamı:Yürüyücülük. Bir ıstılah olarak ‘İslam Aristoculuğu’ anlamına gelir. Aristo felsefesini benimseyen ve onun yolunda giden İslam filozoflarına da ‘meşaiyyun’ denir. Kindi-Farabi-İbn Sina- İbn Bacce-İbn Rüşd. İslam felsefesinde gerçek manada bir Aristocu düşünür varsa o da İbn Rüşd’dür.İbn Rüşd Farabi ve İbn Sina’yı Aristo’nun felsefesini bozmak, Eflatun ve Yeni-Eflatunculukla karıştırmakla suçlamıştır.
Meşşai filozofların varlık kuramı
Varlık kuramları; tümellerin somut dünyada gerçeklikleri yoktur; tikellerin gerçeklikleri vardır. Varlığı en genel olarak üç kısma ayırırlar: Zorunlu (vacib) , mümkün, mümteni. Tanrı zorunlu varlıktır; Tanrı’dan başka bütün varlıklar mümkün varlıklardır. Mümteni varlık, gerçekliği hiçbir şekilde düşünülmeyen varlıktır.
Meşşailere göre varlık kavramı
Varlık kavramının ve metafiziğin 2 temel ilkesi vardır. Birincisi, mantık ilkeleri; ikincisi, nedensellik (illiyet) ilkesidir. İlk ve mutlak nedeni zorunlu varlık olan Tanrı’dır. Somut dünyada’ yani alemde ise dar anlamda nedensellik ilkesi vardır; bir mümkün varlık başka bir mümkün varlığa neden olur.
Rıvakıyye: Bir ıstılah olarak genelde Stoacılık i özelde ‘’İslam Stoacılığı’’ demektir. Rivakiyye diye müstakil bir İslam felsefesi ekolü yoktur. Burada hatırlanması gereken ilginç bir Osmanlı düşünürü vardır: Üstüvani Mehmet efendi. Mehmet Efendi, derslerini ve vaazlarını Ayasofya camiinde direk dibine oturarak veya yaslanarak verdiği için kendisine, Stoacı anlamına gelen ‘’Üstüvani’’ lakabı verilmiştir.
İşrakıyye: İşrakiyye meşhur filozof Şehabeddin sünreverdi el-maktul ün kurduğu özel bir felsefenin adıdır. Bu felsefeye kendisi ‘’Hikmetu’l İşrak’’ demiştir. Hakikatin, akılla değil doğrudan doğruya sezi veya genel bir iç aydınlanmayla elde edileceği esasına dayanan İşrakilik, genelde Aristoculuki Özelde Meşşailiğe bir aksülamel olarak doğmuştur. İşrak kavramı İlk defa Farabi ile ortaya atılmıştır.
Suhreverdinin mantık anlayışı
Pertevname adlı mantık eserinde suhreverdi, önce Aristo nun kategori anlayışına karşı çıkar. Dha sonra kant’ın da söyleyeceği gibi kateorileri, varlığın değil zihnin kategorileri olduğunu söyler. Arist nın on kategorisi yerine, sadece iki kategoriden bahseder. Bnlardan birisi , ‘’Hey’e’’ dir; ikincisi ‘’Cevher’’ dir . Hey’e varlığın yapısını oluşturan bütünlük, bünyesidir. Cevher, varlığın özü veya mahiyetidir.
Suhreverdinin metafizik anlayışı
Aristocu ve meşşai metafiziğin özcü bir metafizik olmasına karşın, işraki metafizik , varoluşsal bir metafiziktir. Yani varoluşta, varlık özden önce gelir. Yani Hey’e önce yaratılır; sonra ona cevher (öz) verilir. Suhreverdi’nin en temek metafizik kavramı nur kavramıdır. Nur heykelleri adlı eserinde anlattığı gibi Nur, Tanrı Nur’udur; varlık, Nur’un derece derece yansımasıyla oluşmuştur. Bu açıdan Suhreverdi’nin metafiziği bir Nur metafiziğidir.
Suhreverdiyi metafiziğe iten sebep Necmettin Kübra’dan ders almasıdır.
 

Ansiklopedistler 
İhvanü’s safa (safa kardeşleri) gizli, gizemli bir ansikolopedist felsefe cemiyetidir. 52 risaleden oluşan bir eser yazmışlardır; Bu eser ‘’Resail ‘ veya ‘’ Resailu İhvani’s-Safa ‘’ olarak bilinir.
Bağımsız Filozoflar 
Gazzali: Aristo ve Meşşai filozofların felsefesini iyice öğrenmiştir. Bu felsefeyi doğru biçimde özetleyen ‘’Makasidu’l Felasife’’ adlı eseri kaleme almıştır.
Aristocu- Yeni eflatuncu farabi ve ibn sina ****fiziğini, hem kendi felsefesine hem de İslam ‘ a aykırı gördüğünden, ikinci önemli felsefe kitabı olan tehafüt el felasifeyi yazarak özellikle ibn sinayı tenkit etmiştir. Bu tenkitleri 23 mesele olarak belirlemiştir. Üç meselede filozofları ‘’küfürler’’ itham etmiştir. Bunlar alemin kıdemi . Allah ın cüzileri bilmediği ve dirilişin sadece ruhsal olacağı meseleleridir.
Gazzalinin modern felsefeye 3 önemli katkısı vardır. Birincisi yöntemsel şüphecilik. İkincisi varlıksal iyimserlik düşüncesidir. Üçüncüsü nedensellik ilkesini tenkit ve reddetmesidir.
Genel olarak bakıldığında Gazzali felsefesi , her yönüylebir mümküncülük (contengence) metafiziğidir.
Ebu’l-Berekat el-Bağdadi: Aslen Yahudi olan bu filozof, orta veya ileri yaşında Müslüman olmuştur. Bağdat çevresinde yetişen el bağdadi nin en önemli felsefi eserinin ismi ‘’muteber fil hikme’’ dir. Ona göre zaman varlığın sayımıdır; yani varlığın bekasının müddetidir.
İbn Haldun: İbn Haldun , birçok eserinin yanında ‘’el mukaddime’’ eseriyle şöhret bulmuştur. Kitab-ul İber adlı tarih kitabına giriş olarak yazdığı el mukaddime , özellikle tarih felsefesi , sosyoloji ve siyaset gibi kültür ilimleri açısından önemlidir.
Bugün birçok bilgin onu, tarih felsefesinin ve sosyolojinin kurucusu olarak kabul etmektedir.
Bilindiği gibi Aristo ve Aristocu filozoflar, kendi ilim anlayışlarından dolayı, tarihi ve benzer insan kültürel ilimleri ilim saymamaktadır. Çünkü onlara göre ilim sabit olup değişmemelidir: Tarihi ve sosyal olaylar sürekli değiştiği için bunlar ilim sayılmamıştır.
 

ON İKİNCİ ASIR SONRASI İSLAM FELSEFESİ
İslam felsefesini dar anlamıyla sadece Meşşailik yani özelde Aristoculuk ve genelde Yunan tarzı felsefe geleneği olarak gören bazı Batılı düşünce tarihçileri, İslam dünyasında felsefenin İbn Rüşd ile sona erdiğini söylerler. İbn Rüşd’ten sonra İslam dünyasında felsefe sona ermemiştir. Ancak çeşitli nedenlerden dolayı bir gerilemeden söz edilebilir. Tarih felsefesi söz konusu olunca, bunu ilk temellendiren, bugün herkesin kabul ettiği gibi İbn Haldun’dur.
 

Endülüs’te Felsefenin Canlanması
Endülüs’te bilim ve felsefe Muhammed bin Abdurraman‘ın saltanatı zamanında başlamıştır. Bu faaliyetler 2. El-hakem zamanında çok daha hız kazanmıştı; birçok Endülüslü, Doğu İslam dünyasına giderek bilim ve felsefe öğrenip geri dönüyordu. Ancak 2. Hişam zamanında durum tersine döndü; dini ilimlere olan aşırı rağbeti felsefi bilimlerin önüne geçti.
 

Osmanlı’da Felsefi Düşünce 
Felsefi düşünceyi yeniden canlandırmada ilk adım bizzat Fatih ile başlamıştır. Lale devrinde özellikle bizzat damad İbrahim paşa’nın girişimleriyle felsefi ve akli ilimlere yeniden bir merak uyanmıştır.Söz konusu paşanın otuz kişiden oluşan bir tercüme heyeti kurarak, Grekçe den (yunanca), arapça’dan ve farsça ‘ dan bir kısım felsefi eserlerin Türkçeye tercümesini sağlamıştır. Osmanlı mantıkçıları Ali Sedat ve Salih zeki’ye kadari Klasik mantıkla iştigal etmişlerdir: Batı da gelişen modern mantık, ancak bu iki ilim adamıyla Osmanlıya girmiştir.
 

Tefhafütçülük veya Gazzalicilik-İbn Rüşdcülük 
Fatih devrinin ünlü 2 alimi hocazade ile Alaeddin tusi den gazali ile ibn rüşd arasındaki felsefi tartışmaların ele alınmasını isteyince, Gazzali ile ibn rüşd ün tehafütlerini yeniden okuyarak, Osmanlı alimleri onlardaki meseleler üzerine akıl yürütmüşlerdir. Bazı konularda gazali, bazı konularda ibn rüşd haklı görülmüş ise de bazı konularda da alimler kendi özel fikirlerini vaz etmişlerdir.
İlk iki tehafüt kitabı, dolayısıyla Hocazade ve Alaaddin Tusiye aitti; Hocazade’ninki Tehafütü’l Felasife adını taşıren, Tusi’ninki ‘’Kitabü’z-Zahira adını taşır.
 

Eflatunculuk
Muslihiddin b . Sina , Risale-i ,Eflatuniyye isimli bir eser yazarak Eflatun’un fikirlerini tanıtmış ve eserini 2. Beyazıd’a takdim etmiştir.
Osmanlı’da Aristo’ya ilgi özelliklemantık ilmi açısından hiç eksilmemiştir.
Aristoculuk
Özellikle Osmanlı mantık çalışmalarında ve Tehafüt tartışmalarında Aristoculuk Osmanlı felsefesinde her zaman varolagelmiş ise de, 18. yüzyılda, yani lale devrinde, saf Aristoculuğa doğru bir eğilim baş göstermiştir. Bundan meşhur bilgin Yanyalı Es’ad Hoca Efendi önemli rol oynamıştır.
 

İşrakilik
İşrakiliğin 17. yuüzyıldaki en büyük 2 temsilcisinden biri Kasapbaşızade’dir; yazdığı Risale fi Akvali’l-işrakiyye adlı eseriyle işrakiliği tanıtmıştır. Diğeri , İsmail Ankaravi’dir; O , Suhreverdi nin Heyakilü’n – Nur adlı meşhur eserine ‘’İzahu’l-Hikem’’ adıyla çok güzel bir şerh yazmıştır.
 

İbn Sinacılık
Ahlak konusunda Kınalızade Ali Efendi’nin Ahlak-ı Alai’si önemlidir. Mantıkta, Molla Fenari’nin Şerh-i İsagoci’si, Yahyalı Esad Efendi’nin, Kilisli Abdullah Efendi’nin ve Gelenbevi’nin birçok mantık eserleri önemlidir. Psikolojide, el-Kafiyeci’nin ruh ve nefs ile ilgili üç eseri, İdris-i Bitlisi’nin Risale fin nefs-i, Kasapbaşızade’nin Risale fi’r-Ruh ve’n nefs’i en önemli eserlerdir.
 

Yukarıya Git