ÜNİTE 1: YÖNETİM BİLİMİ
Yönetim, insanlık tarihi kadar eskiye dayanmaktadır. İnsanın var olduğu her dönemde ve her yerde, farklı amaçlara yönelik olarak ve farklı yol ve yöntemler kullanılarak yönetim faaliyetinin gerçekleştirildiği bilinmektedir. Yönetme ihtiyacı insanların tek başlarına başaramayacakları amaçlarını, bir grup çabasıyla gerçekleştirme gerekliliğinden doğmuştur. Kâr amacı güden/gütmeyen tüm örgütlerde, kamu kurumlarında, aile yönetiminden devlet yönetimine kadar günlük yaşamın her kesitinde yönetim faaliyeti yer almaktadır.Yönetim, basit olarak başkaları aracılığıyla iş görmektir.
Yönetim, birden fazla kişinin varlığı ile ortaya çıkan ve bu yönü ile ekonomik faaliyetten ayrılan bir grup faaliyetidir.Yönetim, insan ve diğer kaynakları mümkün olan en iyi şekilde birleştirerek örgütsel amaçlara etkin ve verimli ulaşma sürecidir. Yönetim, iş gücü, sermaye, teknik donanım vb. örgütsel kaynakların, örgütsel amaçları gerçekleştirmek üzere bir araya getirildiği faaliyetler bütünüdür.Yönetim, bir işletmede amaçlara ulaşmak için işbirliğinin yapılması ve çalışanların bu amaçlar doğrultusunda yönlendirilmesidir.
Yönetim, iki ya da daha çok kişinin bir amacı gerçekleştirmek ve sürdürebilmek için bir araya gelip planlama, örgütleme, yöneltme ve denetim işlevlerinin etkin olarak bulunduğu ve işletildiği sürekli bir süreçtir.
Yönetim, insanlar aracılığıyla örgütsel amaçlara ulaşma sanatıdır.Yönetim, belirli amaçlara ulaşmak için, eldeki tüm kaynakları birbirleriyle uyumlu, etkin ve verimli kullanabilecek kararlar alma ve uygulama sanatı ve bilimidir.Sanat, bir amacı elde etmek için bilgi ve becerilerin sistemli bir biçimde uygulanmasını içerir. Bu açıdan bakıldığında temel görevi uygulama olan yönetim de bir sanattır.
-Yönetim bir meslektir. Meslek, bir kimsenin yaşamını sürdürmek, geçimini sağlamak için yaptığı sürekli iş olup bir fikir çevresinde toplanmış çeşitli bilgilerden oluşmaktadır.
-Yönetim bir bilimdir. Bilim, evrenin veya olayların bir bölümünü konu olarak seçen, deneye dayanan yöntemler ve gerçeklikten yararlanarak sonuç çıkarmaya çalışan düzenli bilgidir. Bilim, doğa bilimleri (astronomi-jeoloji-tıp-fizik-kimya-biyoloji) ve sosyal bilimler (iktisat, sosyoloji, psikoloji, siyasal bilimler, yönetim, tarih, hukuk) olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Sosyal bilim disiplini olarak yönetim bilimi, inceleme ve araştırma açısından doğal bilimlere nazaran bazı sınırlamalara tabidir. Doğa bilimleri doğada veya laboratuvar ortamında araştırma ve deney yapabilmektedirler.
-Yönetim bilimi, bir amaç için bir araya geleninsanların amaca ulaşmak için yaptıkları işlemleri, eylemleri ve sonuçlarını araştırarak tecrübe ederek ve gözlem yaparak inceleyen bilim dalıdır.
-Yönetim biliminin konusunu, yönetim süreci ve örgütsel davranışlarla ilgili olgu ve olaylar oluşturur.Yönetim süreci daha önce yönetim kavramını tanımlarken de ele aldığımız üzere planlama, örgütleme, yöneltme ve denetim işlevlerinden oluşan bir süreçtir.
-Yönetim bilimi çalıştığı alan açısından iki gruba ayrılarak incelenebilir: Kamu Yönetimi ve İşletme Yönetimi.
-İnceleme alanı kamu kuruluşları, kamu görevlileri ve kamu kuruluşlarının organizasyon yapıları, yönetsel faaliyetleri, sorunları ve her türlü unsurları olmaktadır. Araştırma konusuna, devletin yapısı, işleyişi, siyasal partiler, hükümet, yerel yönetimler, parlamento, seçimler, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, baskı ve çıkar grupları olarak sivil toplum örgütleri gibi örgütler ve bu örgütlerin çalışmaları girmektedir.
-İnceleme alanı ticari nitelikli her türlü özel sektör kuruluşlarının yönetsel işlemleri ve eylemleri olmaktadır. Kâr amaçlı, büyüme hedefli, kazanç paylaşmayı düşünen her tür işletmenin yapısal ve yönetsel özellikleri incelenmektedir. Araştırma konusuna, muhasebe, finansman, üretim, pazarlama, ticaret hukuku vb. alanlar girmektedir.
-Yönetim biliminin, hukuk ve siyasetin dışında birçok yönlerinin bulunduğu ve bu nedenle de ayrı bir alan olarak bilimsel bir incelemeye konu olması 19. yüzyılın sonlarında ABD'de ortaya çıkmıştır. İlk olarak Woodrow Wilson, 1887 yılında Yönetimin İncelenmesi adlı makalesinde kamu yönetiminin siyaset biliminden ayrı bir bilim dalı olduğunu savunmuş ve yönetimi geliştirmek için onu bilimsel bir açıdan incelemek gerektiğini belirtmiştir. Bu makaleden sonra bu konuda çeşitli yayınlar yapılmıştır. Bunlar arasında, Frank J. Goodnow'unSiyaset ve Yönetim ve Leonard D. White'inKamu Yönetiminin İncelenmesine Giriş yer almaktadır. Yapılan çalışmalarda odaklanılan temel konu kamu politikalarının belirlenmesi ile yürütülmesinin birbirinden ayrılması olmuştur.
20. yüzyılın ilk yarısında ABD'de özellikle 1920'li ve 1930'lu yıllarda yönetim biliminin iki alanı olan "Kamu Yönetimi" alanında W.F. Willoughby, Luther H. Gulick ve LyndallUrwick gibi yazarlar araştırmalar ve yayınlar yapmışlardır. Bu yazarlar kamu yönetiminde dikkate alınması gerekli ilkelerden bahsetmişlerdir. "İşletme yönetimi" alanında ise Frederick W. Taylor, F. B. Gilbert, E. Mayo, HenriFayol gibi yazarlar araştırmalar yapmışlardır. Bu alanda çalışan yazarlar da yönetimin evrensel ilkeler anlamında planlama, örgütleme, yöneltme, koordinasyon ve denetim işlevlerine sahip olduklarını vurgulamışlardır.
20. yüzyılın ikinci yarısında yukarıdaki akıma karşıt olabilecek birtakım çalışmalar yapılmıştır. Bunlar arasında Herbert A. Simon'un İdari Davranış adlı eseri gelmektedir. Simon eserinde, siyaset ile yönetimin birbirinden ayrılamayacağını, evrensel yönetim ilkelerinden bahsetmenin mümkün olamayacağını savunmuş ve kurumda çalışan kişi ve grupların davranışlarının incelenmesi gerekliliği üzerinde durmuştur. Bir başka ifadeyle yönetim, psikolog ve sosyologların ilgisi ile zenginleşmeye başlamıştır.
1970'li yıllardan sonra devletin artan görevleri ve kamu hizmeti veren kuruluşların çoğalması kamu yönetiminin siyaset biliminden ayrı incelenmesi gerekliliğini yeniden ortaya çıkarmıştır. Ancak 1990'lı yıllar dünyanın hızla kapitalist bir modele doğru yönlendiği yıllar olduğundan, devletin temel görevleri dışındaki görevleri tümden ya da kısmen özel sektöre bırakma çabaları yoğunlaşmıştır. Bu da yönetim bilimi araştırmalarını kamu yönetimi alanından işletme yönetimi alanına yönlendirmiştir. Özel sektöre yönelik araştırmalar uluslararası ve çok uluslu işletmeler üzerine yoğunlaşmıştır.
-Avrupa'da ise yönetim bilimi konuları çoğunlukla "İdare Hukuku" kapsamı içinde incelenmiştir. Yönetim biliminin kendine özgü bir bilim dalı olduğu düşüncesi ABD'den sonra Avrupa'da gelişmiştir. Fransa'da Charles Jean Bonnin, Almanya'da LorenzVontStein yönetimi gerçek bir bilim gibi algılamış ve tasarlamışlardır. Kamu yönetiminin İdare Hukukundan ayrılarak ayrı bir bilim dalı olması son yirmi yılın gelişmesidir. 1960'lı yıllardan sonra bürokrasi, kamu yönetimi, kamu personeli konularında MaxWeber, Northcote Parkinson, Laurence Peter gibi değerli bilim adamları önemli katkılarda bulunmuşlardır.
Ülkemizde yönetim bilimi Avrupa'da gelişen İdare Hukukunun etkisi altında kalmış ve 1950'lere kadar İdare Hukuku içinde incelenmiştir. 1859'da Mülkiye Mektebi ile başlayan yönetici kadrosu oluşturma çalışmaları okulun Siyasal Bilgiler Fakültesine dönüştürülmesiyle devam etmiştir. Hukuk ve siyaset dışında ayrı bir bilim dalı olarak incelenmeye başlaması Birleşmiş Milletler'in yardımıyla 1953 yılında Ankara'da kurulan Türkiye ve Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü (TODAİE) ile olmuştur. Bu kurum, yöneticileri yetiştirmekte, eğitmekte, araştırma, derleme ve yayın çalışmalarında bulunarak Türk kamu yönetiminin gelişmesine hizmet etmektedir.
1880-1930 yılları arasında ortaya konulan ve klâsik dönem olarak adlandırılan bu yaklaşım kendi içinde üç yönetim akımına ayrılmaktadır. Bunlardan ilkini yönetim bilimine ilk bilimsel ve sistematik bakış açısı sağlayan Frederick W. Taylor'un geliştirdiği "Bilimsel Yönetim Yaklaşımı" oluşturmaktadır. Taylorizm olarak adlandırılan bu yaklaşım işletmelerde ortaya çıkan israf ve her türlü kayıpları en aza indirmeye ve verimliliği arttırmaya odaklanmıştır. İşlerin bilimsel olarak incelenmesi gerektiğini savunmuş ve tüm görüşlerini 1911'de yayınlanan "Bilimsel Yönetimin İlkeleri" adlı kitabında toplamıştır. Klasik yönetim düşüncesinin ikinci yaklaşımı Henry Fayol'un öncülüğünü yaptığı "Yönetim Süreci Yaklaşımı" dır. Fayol da Taylor gibi işletmelerde etkinlik ve verimliliği sağlamanın yollarını aramış, Taylor'dan farklı olarak örgüte tepeden bakarak iyi bir yönetim ve örgüt yapısının nasıl olması gerektiği üzerinde durmuştur. Bu doğrultuda işletme fonksiyonlarını (yönetim, üretim, muhasebe, finans vb.) ilk kez ortaya koymuş ve yönetimin fonksiyonlarını (planlama, örgütleme, yöneltme, koordine etme ve kontrol etme) geliştirmiştir. Fayolçalışmalarını 1916 yılında yazdığı "Endüstriyel ve Genel Yönetim" adlı kitabında toplamıştır. Klasik yönetimin son yaklaşımı bir sosyolog olan MaxWeber tarafından geliştirilen "Bürokrasi Yaklaşımı"dır.
-Klâsik Yönetim Yaklaşımının vurguladığı iki temel görüş vardır. Bunlardan birincisi, örgütlerde etkinlik ve verimliliğin artırılması, ikincisi ise bunu sağlayacak olan formal organizasyon yapısının ve bunun içindeki yönetim faaliyetlerinin düzenlenmesidir.
1929 Dünya Ekonomik Buhran'ın meydana gelmesiyle klâsik yönetimin ortaya koyduğu görüşler işletmelerdeki problemleri çözmede yetersiz kalmış ve klasik teorinin eksik bıraktığı yön olan insan unsurunu ele almıştır. Neo-Klasik yaklaşım, örgüt içinde kişilerin davranışlarını incelemiş, çalışanların neden ve nasıl davrandıklarını ve örgüt yapısı ile davranışları arasındaki ilişkileri açıklamaya çalışmıştır. Etkinlik ve verimliliği etkileyen fiziksel ortamın dışında sosyal faktörlerdeki değişimin de etkili olduğu gerçeğini ortaya çıkarmıştır. İnsan İlişkileri Yaklaşımı olarak da adlandırılan Neo-Klasik Yaklaşım, motivasyon, liderlik, grup davranışı, kişilerarası ilişkiler ve iletişim gibi konulara odaklanmış, daha çok biçimsel ve biçimsel olmayan örgüt, sosyal ve teknik sistem olarak örgütleri inceleyerek "örgütsel davranış" akımı haline gelmiştir. Bu dönemde yapılan çalışmalar arasında Hawthorne araştırmaları, Tavistock Enstitüsü araştırmaları, McGregor'un X-Y Teorisi, RensisLikert'in Sistem 4 Modeli, ChrisArgyris'in Olgunlaşma Kuramı yer almaktadır.
-Modern Yönetim Yaklaşımları: Sistem ve Durumsallık Yaklaşımı
1950'li yılların sonlarından itibaren geliştirilen bu yaklaşımlar, Klâsik ve Neo-Klâsik yönetim anlayışlarının eksik bıraktığı yönü yani işletme çevresini incelemiştir. Sistem Yaklaşımı, örgütleri açık sistem olarak ele almakta ve içindeki alt sistemlerin bütünle ve dış çevre ile ilişkisini de incelemektedir. Durumsallık Yaklaşımı, sistem yaklaşımı üzerine kurulmuş, tamamlayıcı bir yaklaşımdır. Değişik durum ve koşullarda başarılı olmanın anahtarını değişik kavram, teknik ve davranışlarda aramaktadır. Bu yaklaşım, örgütün çevre ve teknoloji gibi unsurlarının örgüt yapılarını etkilediği ve tüm ortamlarda ve şartlarda geçerli olabilecek en iyi bir tek yolun olmadığı düşüncesini savunmaktadır.
-Modern Yönetim Yaklaşımları iki farklı yönetim yaklaşımından oluşmaktadır. Bunlardan ilki, "genel sistem teorisi"nin sosyal bilimlere uygulanmasıyla ortaya çıkan Sistem Teorisi, diğeri Durumsallık Yaklaşımı'dır.
-Çağdaş Yönetim Yaklaşımları
1970'li yılların ortalarından itibaren yönetim konusunda ileri sürülen görüşler ve geliştirilen yaklaşımları üç genel gruplama ve bakış açısı içinde ele almak mümkündür. Bunlardan ilkini, felsefi temellerini postmodern düşüncenin oluşturduğu ve insanı merkezde gören yönetim yaklaşımları oluşturmaktadır. İkinci olarak, yönetim ve organizasyon konularına sosyolojik ve ekonomik açıdan bakan görüşler ortaya çıkmıştır. Son olarak da günümüzde küreselleşme ve bilgi çağı çerçevesinde gelişen, son derece popüler olan yeni kavram, teknik ve yaklaşımlar yer almaktadır. Yönetim ve organizasyon literatüründe ve uygulamalarında ortaya çıkan bu kavram ve tekniklere örnek olarak toplam kalite yönetimi, değişim mühendisliği, reorganizasyon, kıyaslama (benchmarking), öğrenen organizasyonlar, temel yetenek, dış kaynaklardan yararlanma, personeli güçlendirme ve yalın yönetim verilebilir. Yaklaşımlara örnek olarak ise kaynak bağımlılığı teorisi, örgütsel strateji yaklaşımı, vekalet teorisi, işlem maliyeti yaklaşımı, kurumsallaşma teorisi, örgütsel ekoloji yaklaşımı verilebilir.
-Yönetim; planlama, örgütleme, yöneltme (yürütme) ve denetim olmak üzere dört temel fonksiyona sahiptir. Organizasyon türü veya yöneticinin konumu ne olursa olsun tüm kurumlarda bu yönetim fonksiyonları aynı süreci takip ederek yerine getirilmektedir. Bu fonksiyonlar statik ve dinamik fonksiyonlar olmak üzere iki grup altında toplanabilir. Kuruluş sırasında statik olan fonksiyonlar planlama ve örgütlemedir. Daha çok zihinsel faaliyetlerin sözkonusu olduğu fonksiyonlar olmaları nedeniyle başlangıç aşamasında statik olmaktadırlar. Örgütler faaliyete geçtikten sonra dinamik bir özellik gösterirler. Yöneltme ve denetim ise dinamik olup süreklilik gösteren fonksiyonlardır.
-Planlama
Yönetim faaliyetini yerine getirirken ilk olarak yapılması gereken şey planlamadır. Planlama, amaçların ve bu amaçların elde edilmesi için gerekli olan faaliyetlerin belirlenmesi sürecidir. Daha basit bir ifadeyle planlama, ne yapılacağının önceden kararlaştırılmasıdır.
Planlamanın yararlarına gelince tüm faaliyetlerin amaca yönelik olmasını, kaynakların etkin ve verimli bir şekilde kullanılmasını, yöneticilerin zamandan tasarruf etmesini sağlar ve yöneticileri rasyonel ve iktisadi olmaya yöneltir.
-Örgütleme
Yönetim sürecinin ikinci evresini örgütleme (organize etme) faaliyeti oluşturmaktadır. Kurumların amaçlarına ulaşması için gerekli faaliyetleri yerine getirecek kişileri, fiziksel araçları ve işlevleri koordineli bir şekilde bir araya getirmesi gereklidir, İşte bu bir araya getirme sürecine örgütleme denir. Amaçların ortaya konması, bu amaçlar doğrultusunda gerekli işlerin belirlenmesi insan kaynakları ve fiziksel olanakların değerlendirilmesi, işlevlerin, fiziksel olanakların ve insan kaynaklarının örgütsel bir yapı içinde gruplandırılması, yetki ve sorumlulukların belirlenmesi, belirlenen görev ve sorumlulukların örgüt çalışanlarına dağıtılması örgütleme sürecinin aşamalarıdır. Bir kurumda amaçlara etkin ve verimli bir şekilde ulaşılabilmesi için insan ve fiziksel tüm kaynakların iyi bir şekilde organize edilmesi gereklidir.Yönetimin başarısı sadece planlamaya bağlı değildir, planların uygulanmasındaki başarıya da bağlıdır. Uygulama ise plandaki amaçlara ulaşmak için bir sistemin kurulmasına bağlıdır. İşte bu sistemi kurma faaliyetine örgütleme adı verilmektedir.
--Etkin bir yöneltmenin sağlanabilmesi için yani kişilerin amaçlar doğrultusunda davranışa sevk edilebilmesi için liderlik, motivasyon ve iletişim gereklidir.
-Yöneltme
Yönetim sürecinin üçüncü aşamasını planlama ve örgütlemeden sonra yöneltme (yürütme) faaliyeti oluşturmaktadır. Yöneltme fonksiyonu ile örgüt harekete geçirilmektedir. Yöneltme, örgütün saptanan amaçları doğrultusunda istenen yönde davranış gösterilmesini sağlama, harekete geçirilme ve başkalarına iş yaptırtma olarak tanımlanır. Daha basit bir ifadeyle makineyi çalıştırmak için düğmenin basıldığı aşamadır.
-Denetim
Yönetim fonksiyonlarının sonuncusu denetimdir. Denetim, örgüt faaliyetlerinin planlara uygun olarak yapılıp yapılmadığının ortaya konulmasıdır. Denetim fonksiyonu ile arzulanan amaçlara ulaşılıp ulaşılmadığı veya ne ölçüde ulaşıldığı araştırılır. Öncelikle standartlar belirlenir. Bu standartlar kontrole konu olan alana göre farklılık gösterebilir. Örgütlerin amaçlarına ulaşması için yapılması gereken faaliyetler, standart görevi görürler. Daha sonra gerçekleşen durum (performans) ölçülür. Faaliyetler nitelik ve nicelik yönünden ölçülerek kontrol sürecinde kullanılacak veriler elde edilir. Standartlar saptanıp performans ölçüldükten sonra belirlenen standartlarla gerçekleşen durum karşılaştırılır. Aralarında sapma ya da farklar var ise farkların nedenleri incelenir ve son aşamada ise yöneticiler tarafından gerekli görüldüğü taktirde birtakım düzeltici önlemler alınır.
-
Yönetici, yönetim sürecinin sorumluluğunu üstlenen kişidir. Yöneticiler, kendilerine yasal olarak verilen yetki sayesinde işlerin düzenli bir şekilde örgütsel amaçlar doğrultusunda yürümesin sağlayan kişilerdir.
--
Bir kurumun yönetim piramidinde yer alan yöneticiler farklı sorumluluklar altında farklı işleri yapmakta ve farklı düzeyde çalışmaktadırlar.. Yöneticileri yönetici olmayan çalışandan ayıran en önemli fark "yetki"dir. Kurumlardaki düzeyler, yani hiyerarşik yapı yöneticinin kullandığı yetkinin ölçüsüne göre belirlenir. Bu yetki ölçüsünde her işletmenin ya da her kurumun başında sorumlu bir yönetici bulunur. Piramidin en üst kısmındaki yöneticilere üst düzey yönetici adı verilmektedir. Bu yöneticiler sorumlu tutulduğu görevi elindeki kaynaklarla etkili ve verimli bir şekilde kullanarak sonuca ulaştıracak olan kişilerdir.
-Üst düzey yöneticiler örgütlerin amaçları doğrultusunda yürütülmesi gereken faaliyetleri bölümlere ayırırlar. Her bir bölüme, kendine bağlı ve sorumlu yöneticiler atarlar. Ardından onlara kendi emrine verilmiş kaynaklardan yararlanma olanağı vererek bu bölümlerin yürütülmesini sağlarlar. Orta düzeydeki bu işleri üst yönetime karşı sorumlu olarak yönetmekle görevli olan yöneticiler orta düzey yöneticilerdir. Piramidin orta düzeyinde görev yapan yöneticilerdir. Bölüm müdürleri, kısım müdür veya müdür yardımcıları, daire başkanları, dekanlar orta düzey yöneticilerdir.
-. Orta düzey yöneticilere karşı sorumlu olan alt düzey yöneticiler, alt düzeydeki işlemsel (operasyonel) işleri yürütmekle görevlidir. Piramidin en alt kısmındaki yöneticilerdir. Ustabaşı veya bölüm şefleri, gözetmen ve formenler alt kademe yöneticilerden bazılarıdır.
-Yöneticiler görevlerini yerine getirirken bir dizi beceriye de sahip olmak zorundadırlar. Hangi yönetim düzeyinde bulunursa bulunsun, her yöneticide bulunması gerekli becerileri üç grupta toplayabiliriz. Bunlar; teknik, beşeri ve kavramsal yeteneklerdir .Teknik yetenek, uzmanlaşmış bilgiyi, deneyimi ve özel araç ve teknikleri kullanmayı gerektiren yetenektir. Üst yönetim düzeylerinde bu yeteneğe daha az ihtiyaç duyulmaktadır. Çünkü bu yetenek daha çok işlerin teknik kısmıyla ilgili olduğu için alt düzey yönetim kademelerinde sahip olunması gereken bir yetenektir. Beşeri yetenek;Yöneticiler hem iç çevrede çalışanlarla hem de dış çevrede bulunan insanlarla iletişim kurmak ve ilişkileri güçlendirmek zorunda olmasıdır.Kavramsal yetenek yöneticiye, örgütü oluşturan unsurlar arasında anlamlı ilişkiler kurma ve örgütü bir sistem hâlinde uyum içinde yönetme yeteneği kazandırmaktadır.
Örgütlerde örgütsel hiyerarşinin üst kademelerine çıkıldıkça kavramsal yetenek artarken alt kademelere inildikçe teknik becerinin önemi artmaktadır.
-Henry Mintzberg'in "en iyi yönetim makalesi" ödülünü aldığı çalışması,Yönetimin "ne olduğu" sorusu "yöneticinin ne yaptığı" ile şekillenen önemli bir sorun olduğunu araştırır.
Mintzberg, yöneticinin rollerini "kişilerarası roller", "bilgiye ilişkin roller" ve "kararlara ilişkin roller" olmak üzere üç grupta toplamaktadır.
- Yöneticinin kişilerarası rolleri, direkt olarak onun biçimsel (formel) otoritesinden kaynaklanan ve örgüt üyeleri ile diğer kurumlar arasındaki ilişkileri düzenlemeyi içeren rolüdür. Astlık-üstlük ilişkileri, işe alma, çıkarma, güdüleme ve kurumu temsil etme gibi. Kişilerarası roller kendi içinde temsil, lider ve bağlantı kurma rolü olmak üzere üç gruba ayrılmaktadır. Temsil rolü; yasal ve sosyal görevler yerine getirme kapsamında, konuk karşılama, törenlere katılma, belgeleri imzalama gibi görevleri ele alır. Liderlik rolü; emrinde çalışan bireyleri güdüleme, eğitme ve denetleme gibi görevlere sahiptir. Bağlantı kurma rolü, kurumun gerek çalışanları ile gerekse kurum dışı kişi ya da kurumlarla kurduğu ilişkileri içerir.
-Yöneticinin bilgiye ilişkin rolleri, bilgi toplama ve dağıtma rolüdür. İşletme içinden ve dışından çeşitli kanallarla veri ve bilginin toplanması, bunların ilgililere aktarılması, kurum ile ilgili bilgilerin dış çevreye aktarılması (sözcülük) gibi faaliyetlerden oluşur. Kendi içinde bilgi toplama, bilgi dağıtma ve sözcü rolü olmak üzere üç gruba ayrılır. Bilgi toplama rolü; yöneticilerin çeşitli yayınları okuyarak veya raporları inceleyerek kurum içindeki ve dışındaki olaylara ilişkin gerekli bilgileri toplamasına ilişkindir. Bilgi dağıtma rolü ile yönetici, dışarıdan elde ettiği bilgileri kuruluşun diğer çalışanlarına toplantılar düzenleyerek ya da görüşmeler yaparak sunmaya çalışır. Sözcü rolü ile kurumun planları, politikaları, faaliyetleri ve elde ettiği sonuçlarla ilgili bilgiler dış çevreye sunulur.
-Kararlara ilişkin roller yöneticinin temel rolüdür. Yenilikler yapmak, çevreye uyum, kurumun işleyişiyle ilgili sorunları (krizleri) çözmek, kaynakların etkin dağılımını sağlamak, çeşitli pazarlıklara katılmak (anlaşmak) vb. faaliyetler örnek olarak verilebilir. Kararlara ilişkin roller kendi içinde girişimcilik, sorun çözme, kaynak dağıtma ve arabulucu rolü olmak üzere dört gruba ayrılır. Yönetici aynen bir girişimci gibi çevredeki fırsatları yakalamak ve yenilikleri kuruma kazandırmak için çalışır. Yöneticinin kararlara ilişkin rollerinden ikincisi "sorun çözme"dir. Sorunlar üretimle ilgili olabileceği gibi, finansman ya da pazarlama ile ilgili olabilir. Günümüze kadar gelen tecrübeler en önemli sorunların genellikle "insan" kaynaklı olduğunu göstermektedir. Çünkü insanlar "sosyal" varlıklardır. Bazen üzülür, bazen sevinirler. İnsanların önceden nasıl davranacağını tahmin etmek kolay değildir. Bütün çalışanları robot gibi her zaman aynı (yüksek) motivasyonla çalıştırmak mümkün değildir. Söz gelimi önemli çalışanlardan birinin hastalanması, sürekli ham madde aldığınız tedarikçinin fabrikasının yanması işletmeyi zor durumda bırakabilir. Kaynak dağıtma rolü ile yönetici örgüt kaynaklarının dağıtımında denge sağlamaya çalışır. Bütçelemenin yapılması, finansal sonuçların gözden geçirilmesi, zamanı doğru işlere bölmesi gibi faaliyetleri yerine getirir. Son rolü ise arabulucu (müzakereci) rolüdür. Kurum içi ve dışı tüm kişi ve kurumlar arasındaki görüşmeler ve pazarlıklar ele alınabilir.
-Yöneticinin en temel rolü kararlara ilişkin rolüdür. Karar verme, var olan seçenekler arasından en uygun hareket biçiminin seçilmesidir.