İşlem yapılıyor, lütfen bekleyin...

Hizmette 10+ Yıl ve binlerce müşteri memnuniyeti... | %100 doğru kaynak | %100 memnuniyet | %100 mezuniyet |

Netsorular.com
ULİ102U-ULUSLARARASI İLİŞKİLERE GİRİŞ
ULİ102U-ULUSLARARASI İLİŞKİLERE GİRİŞ DERSİNİN 1. ÜNİTE DERS ÖZETİ

1.ÜNİTE - ULUSLARARASI İLİŞKİLERE GİRİŞ

Giderek büyüyen ve küreselleşen bir dünyada yaşıyoruz.Şu an Birleşmiş Milletlerin 193 üyesi bulunmakta ve bu sayı giderek artacağa benziyor.Dünya büyüdükçe bununla beraber ekonomik,güvenlik,açlık,yoksulluk vb.durumlar risk altında bulunmaktadır. En genel anlam içinde, uluslararası ilişkiler, dünyamızda ülke içi değil, ama ülkeler arası ilişkileri anlamaya çalışır, bunu yaparken, ağırlığı devletler arası ilişkilere verir.

Uluslararası ilişkileri anlamak için önemli üç noktayı bilmek gerekir; dış politika,uluslararası hukuk ve uluslararası ekonomi. Bu bölümde ağırlıklı olarak bu kavramlar üzerinde durulmakta ve uluslarası ilişkiler denildiğinde uluslarası politika anlayacağız.Uluslararası ilişkiler genellikle dış politika kavramıyla karıştırılır,aslında dış politika dediğimiz şey uluslararası ilişkilerin içinde bulunan devletlerin diğer devletlere karşı benimsediği tavırdır.Uluslararası ilişkiler dediğimiz kavram ise tüm bunların dışında ekonomik,siyasi,kültürel vs. anlamda dünyayı anlama çabasıdır.

Devletlerin birbirlerine karşı ekonomik,kültürel tutumları ve birbirine karşı bağımlılıkları ortaya küreselleşme kavramını çıkarmıştır.Küreselleşme her alanda olabilir bu yüzden uluslarası ilişkilerle iç içe bir hal almış durumdadır. Küreselleşen bir dünyada yaşıyoruz ama ulus devletler önemlerini ve temel aktör olma konumlarını devam ettiriyorlar. Ulus devletler hem siyaset biliminin hem de uluslararası ilişkilerin temel aktörü, ana odak noktasıdır.

Uluslararas ilişkiler ile ulusal ya da ulus içi ilişkileri ayırmamız gerekiyor. Siyaset Bilimi, ulus içi ya da ulusal ilişkileri anlamaya çalışan bir bilim dalıdır, Uluslararası İlişkiler ise ağırlıklı olarak ulus devletler arası ilişkileri anlamaya çalışan bir bilim dalıdır.Kısaca böyle açıklanabilir ama bizim biraz işin özüne inmemiz gerekmektedir:

Ülke içinde devlet; merkezî, alansal, kanun yapma ve uygulama hakkı ve yete- neğine sahip egemen otoritedir. Devlet, ülkesi içindeki ordusu ve polisiyle diğer bir deyişle silahlı güvenlik güçleriyle, ülke içi düzen ve güvenliği sağlayan, ülkesi- nin alansal bütünlüğünü güvence altına alan ve temelde savaşa bile gidebilen, hukuk ve yargı kurumlarıyla da düzeni ve güveni hukuk temelinde gerçekleştiren bir kurumdur.Halk develete yasa yapma,uygulama,gerekirse  güç kullanma yetkisi verir.Bu nedenle ulusal yada ülke içi ilişkiler dikey örgütlenmişlerdir fakat uluslararası ilişkiler yatay örgütlenmiş, bir merkezî gücü olmayan ve yaptırım gücüne sahip hukuksal yapı da içermeyen ilişkiler ağını anlamaya çalışan bilim dalıdır.

KAPSAM,İÇERİK VE AKTÖRLER

KAPSAM

UluslararasI ilişkilerde merkezî otorite olmadığı için, devletler kendi ülkelerinin alansal güvenliğini korumayı genelde birinci plana çıkartırlar. Güvenlik, devletlerin birincil amaçlarının başında gelir. Bu nedenle de uluslararası ilişkiler genelde devletler arası güvenlik temelli güç ilişkileri olarak düşünülür.

Modern zaman uluslararası ilişkilerin temeli 1648 Vestfalya antlaşmasına dayanmaktadır ve bu antlaşma modern uluslar arası ilişlikerin temeli ve başlangıcı olarak kabul edilmektedir.Bu antlaşmanın imzalanmasında temel amaç güvenliktir.Uluslarası ilişkilerde güvenliğin temel amaç olması gün geçtikçe teknolojik gelişmeler ve ekonomik sebepler dahilinde güvensizlik ve saldırganlık ortamı yaratmaya başlamıştır.

Güvenlik gibi, ekonomik güç kazanma, başka ülkeleri ekonomik kaynaklar ve zenginlikler temelinde sömürme, bu yolla ekonomik gelişim sağlama da ulus- lararası ilişkiler içinde çok önemli bir amaç ve boyut halini almıştır.Bu anlamda uluslararası ilişkiler modern anlamda sömürülme ve emperyalizm tarihidir.Bununla beraber uluslararası ekonomi,uluslararası siyasal ekonomi,uluslarası ticaret uluslarası ilişkilerde önemli bir çalışma alanı oluşturmuştur.

İÇERİK

21. yüzyılın terör ve savaşla başlaması ve geleceğin de savaşla belirlenme ris- kinin var olması, savaş olgusunu, dün gibi bugün de uluslararası ilişkilerin en önemli konusu yapmaktadır.Savaşların halen devam etmesi bu bağlamda barış inşası ve çatışmaların önlenmesi konularını meydana getirmektedir. . Hem ülkeler arası barışı, hem de ülke içinde başlayarak bölgesel ve küresel istikrarı tehdit eden çatışmaların çözümüne dayalı barışı inşa etmek, uluslararası ilişkiler içinde çok önemli bir konudur.

Ülkeler arası ticaret ve yatırım ilişkilerinin, ülke içi ekonomik büyümenin ve in- sani kalkınmanın gelişmesi ve ekonomi temelinde ülkeler arasında ikili değil, çok taraşı karşılıklı bağımlılık ilişkilerinin gelişmesi uluslararası ilişkilere ekonomi kavramını da incelemeye itmektedir.

Demokrasi,insan hakları,sosyal adalet kavramları da uluslararası ilişkilerin içeriğinde bulunan kavramlardandır.

AKTÖRLER

Uluslararası ilişkileri harekete geçiren en azından beş aktörden önem ve güç sırasına göre bahsedebiliriz: ulus devlet, uluslararası örgütler, uluslararası şir- ketler, ulus devlet altı örgütler ve sosyal hareketleri de içeren sivil toplum örgütleri.

Ulus devlet : Ülkenin alansal bütünlüğünü tanımlayan, yasa yapma ve uy- gulama kapasitesine ve hakkına sahip, merkezî otorite ve uluslararası toplumda tanınmış, kendi ülke sınırları içindeki yönetimine dıştan müdahale olmamasını anlamlandıran egemen otoritedir.En belirleyici ana aktör konumunda bulunmaktadır çünkü devletler olmasa aralarındaki ilişkileri inceleyecek bir dal olmazdı.

 Uluslararası örgütler: Devletler tarafından, güvenlik, mali, ticaret vb. alanlarda düzenleyici kuralları ve normları yaşama geçirmek için kurulmuş platformlar, örgütsel yapılardır. Birleşmiş Milletler (BM), Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) gibi evrensel ölçekteki örgütleri örnek olarak verebilmek mümkündür.

Devlet altı örgütler:Devletlerden bağımsız bir şekilde kurulmuş yapılardır.Sivil toplum örgütleri gibi gözükür ama asıl amaçları çok başkadır.Bu örgütler şiddet uygulamaktan hiç çekinmezler, hem siyasi parti, hem ordu, hem yardım örgütü olma gibi çok boyutlu faaliyet gösteren örgütler.Örnek olarak Ortadoğuda yerleşmiş olan Hamas ve Hizbullahı verebiliriz.Amaçları ağırlıklı olarak terördür.

Sivil toplum örgütleri: İnsan haklarından çevrenin korunmasına, yoksulluğa karşı mücadeleden barışın korunmasına, geniş bir yelpazede, küresel ölçekte hareket eden topluluklar,kuruluşlardır. Uluslararası Af Örgütü, Green- peace ve Sınır Tanımayan Doktorlar gibi örgütleri örnek olarak verebiliriz.

SIRA SİZDE ?

  1. Uluslararas ilişkiler ile dış politika arasındaki ilişkiyi açıklayınız.
  2. Küreselleşme ile uluslararası ilişkiler arasındaki ilişkiyi tartışınız
  3. Siyaset Bilimi ve Uluslararası ilişkilerin ilgi alanlarını devlet ve devletler arası ilişkilerin dikey ve yatay yapılanmaları çerçevesinde tartışınız.
  4. Barış inşası sürecinin uluslararası ilişkiler içerisinde nasıl giderek önemli bir çalışma alanı hâlini aldığını tartışınız.
  5. Devlet altı örgütlerin, terör örgütleri ve sivil toplum kuruluşları ile arasındaki farkı irdeleyiniz

 

ULUSLARARASI İLİŞKİLERE TEMEL YAKLAŞIMLAR

REALİZM(GERÇEKÇİLİK)

Özellikle II. Dünya Savaşı’nın yarattığı tahribat ve savaş öncesi savaş olasılığını engellemek için kurulan Milletler Cemiyetinin başarısız olması, devlet ve güç temelinde dünyayı yorumlayan realizm ya da gerçekçilik yaklaşımını uluslararası ilişkilerin egemen yaklaşımı yapmıştır. Gerçekçilik, uluslararası ilişkilerin temelini uluslararası politika olarak görür ve bu nedenle de güvenlik gereksinimini ya da güvenlik sorununu bu ilişkilerin kurucu unsuru olarak tanımlar. Realizm, bu anlamda bize, güvenlik eksenli bir uluslararası ilişkiler anlayışını sunar. Bu sunum içinde, gerçekçilik veya realizm, aşağıdaki noktaları içeren bir yapıda hareket eder:

 1. Uluslararası  ilişkiler, devletin merkezî otorite olduğu ulusal ilişkilerden farklı olarak, merkezî otoritesi olmayan bir ilişki biçimidir ve birincil düzeyde, devletler arası ilişkiler tarzında hareket eder.

 2. Devlet, uluslararası ilişkilerin ana aktörüdür ve özünde güvenlik eksenli bir yaklaşıma sahiptir.

 3. Merkezî otoritenin olmadığını bir ortamda ilişkiye giren devletler, özünde birbirlerine güvenmezler, birbirlerinin amaçları ve kararlarına  şüpheyle yaklaşırlar  ve bu nedenle de kendilerini ve ülkelerinin alansal bütünlüğünü   için güvenlik  gereksinimini  ön plana  çıkarırlar.

 4. Güvenlik bu bağlamda devletin temel çıkarı ve amacıdır. Devletler bu amaç için özellikle askerî güçlerini arttırma yoluna giderler. Güç, uluslararası ilişkileri, güç ilişkileri yapan bir kavramdır ve özünde diğer devletleri etkile- mek ya da caydırmak için askerî güç kapasitesi olarak algılanmalıdır.

 5. Güvenlik edinimi olarak tanımlanan devlet çıkarı, uluslararası ilişkilerin ana hareket tarzını tanımlar; uluslararası ilişkiler esas olarak çıkar temelli ilişkilerdir.

 6. Uluslararası örgütler, uluslararası şirketler ve sivil toplum kuruluşları devlet çıkarından sonra gelir ve ikincil öneme sahiptirler.

İDEALİZİM(KURUMSALCILIK)

İdealizm, hem uluslararası ilişkiler ile ulusal ilişkiler arasındaki, hem uluslararası politika ile uluslararası ekonomi ve uluslararası hukuk arasındaki, hem de güvenlik ile ekonomi arasındaki bağlantılar üzerine odaklanmakta ve yoğunlaşmaktadır. Bunu yaparken de devletler kadar, evrensel ve bölgesel uluslararası örgütle re de önem vermektedir. İdealizme göre, bu kurumlar da devlet gibi uluslararasI ilişkilerin önemli aktörleridir. İşte bu nedenle bu yaklaşıma “kurumsal yaklaşım” adını da verebiliriz. İdealizm, aşağıdaki noktalar temelinde hareket etmektedir:

1. Uluslararası ilişkilerde güvenlik, ekonomi ve barış, dayanışma, birlikte hareket etme, insan hakları gibi değerler birbirlerine etki ederler ve devletler arası işbirliğini olanaklı hâle getirirler. Barış ve ekonomik refaha dayalı devletler arası işbirliğinin ve güvenin sağlanması, uluslararası güvenliğin sağlanmasının ve sürdürülebilir kılınmasının ön koşuludur.

 2. Devletler arası işbirliğinin simgesi olan uluslararası örgütler, devletler tara- fından kurulsalar da tarihsel süreç içinde, yarattıkları değerler ve davranış biçimleriyle, devletleri etkileme olanağına sahip olmuşlardır. BM, IMF, DTÖ gibi evrensel örgütler ve AB ve benzeri bölgesel örgütler, güvenlik, ekonomi ve kültürel ilişkilerde işbirliği, birlikte hareket etme ve barış gibi değerler yaratarak devletler arası ilişkilerde güven ve istikrar yaratma kapasitesine sahip olabilirler.

3. Birbirlerine güvenmeyen ve şüpheyle yaklaşan devletler, uluslararası örgüt- lerin yarattığı platformlarda tartışarak, müzakere ederek ve pazarlık yaparak ortak paydalarda anlaşabilirler ve birbirlerine güvenebilirler. Uluslararası ör- gütler yoluyla devletler arası işbirliği ve güven mümkündür.

 4. Güvenlik devletin temel çıkarı olmakla birlikte, devletler işbirliği yoluyla da güvenliklerini güçlendirebilirler.İşbirliği yapma sürecinde, özellikle ekonomi ve kültür alanında başlayan işbirliği ilişkileri, güvenlik alanında da işbirliğine sebep olabilir. Bu nedenle de güvenlik ve ekonomi arasında bağlantı kurulmalıdır.

 5. Uluslararası ilişkiler çıkar temelinde olduğu kadar işbirliği temelinde de ha- reket edebilecek ilişkilerdir. Bu da ancak uluslararası örgütlerin güçlenmesi ve etkinlik kazanmasıyla mümkün olabilir.

 6. Güç, sadece askerî kapasiteyi değil, aynı zamanda ekonomi ve kültürü de içerir. Yalnızca mutlak değil, görecelidir. Dolayısıyla sadece sert değil, yumuşak güç mekanizmalarını da içerir. Aktörler arası ilişkilerde aktörler, işbirliği içinde göreceli güçlenirler. Uluslararası örgütler, göreceli güç ve yumuşak gücün daha etkin olarak kullanıldığı kurumsal platformlardır.

DÜNYA SİSTEM

Bu sistem İdealizm ve Realizmin var olan düzenin sürekliliğin sağlanmasını ve güçlü ülkelerin amaçlarına hizmet etmeyi amaçladığını savunur ve eleştirir.Dünya sistemi ise bu iki sistemden farklı olarak:

1. Uluslararası ilişkilerin bir merkezî vardır. Bu merkez de 16. yüzyıldan bugüne dünya sistemine anlam veren ve bu sistem içindeki güvenlikten, ekonomi ve kültüre; devletten, uluslararası örgütlere kadar tüm ilişkileri ve aktörleri belir- leyen ve şekillendiren kapitalizmdir. Uluslararası ilişkilerin siyasi bir merkezî olmadığı doğrudur, ancak bu bir merkezîn olmadığı anlamına da gelmez. Uluslararası ilişkiler, uluslararası sistemi ve politika, ekonomik bir merkez, di- ğer bir deyişle, dünya kapitalist sistem tarafından şekillenmektedir.

 2. Dünya kapitalist sistemi, gelişmiş ülkeler ile az gelişmiş ülkeler, zenginler ile fakirler arasındaki eşitsiz sömürü ilişkisi tarafından şekillenmiştir. Sömürge- cilik, emperyalizm ve küreselleşme, bu eşitsiz gelişme ve sömürü ilişkisinin farklı ancak özü aynı biçimleridir.

 3. Devletler ve uluslararası örgütler, bu kapitalist altyapının siyasi düzenleyici- si rolünü oynamaktadırlar ve güvenlik gereksinimi de bu eşitsiz gelişme ve sömürü ilişkisinden bağımsız değildir. Güvenlik, az gelişmiş ülkelerin ve fa- kirlerin doğal kaynaklarını ve iş gücünü sömürmeden bağımsız düşünülme- melidir. Çünkü devletler ve uluslararası örgütler var olan düzeni sürdürmek için çalıştıkça, özünde sömürü düzeninin hizmetinde çalışıyor olmaktadırlar.

 4. Güç, bu anlamda, özünde ekonomik güçtür ve gücü elinde bulunduranlar zenginleştikçe, üzerinde güç uygulananlar, az gelişmiş, gelişmekte olan ya da fakir konumlarını sürdürmektedirler. ‹ster sert, ister yumuşak olsun, güç, özünde sömürü ilişkisidir. Dünya Sistemi, bu anlamda, Amerika, Avrupa ülkeleri Kanada gibi gelişmiş merkez ülkeler; Afrika, Orta Doğu, Güney Amerika ve Güney Asya gibi az gelişmiş çevre bölgeler, bir de Çin, Hindistan, Brezilya, Rusya ve Türkiye gibi gelişmekte olan orta büyüklükte ülkeler- den oluşmaktadır.

5. Bu sistem ancak aşağıdan yukarıya; sınışar, sivil toplum ve sosyal hareketle- rin mücadeleleriyle dönüşebilir, daha adil ve insani hâle gelebilir. Anti-küre- selleşme hareketleri ve bu hareketlerin “Başka Bir Dünya Mümkün” sloganları, var olan sisteme direnmeyi ve dönüşüm talebini simgelemektedirler.

İNŞA EDİCİ YAKLAŞIM

BM ya da AB gibi uluslararası örgütlerin, ulus içi ve küresel ölçekte hareket eden sivil toplum kuruluşlarının, uluslara- rası ilişkilerde reform yaratabileceğine inanan ve reform yoluyla daha adil ve demokratik bir dünya yönetiminin inşa edilebileceğini öneren yeni bir yaklaşım türüdür. “İnşa Edici Yaklaşım” olarak çağrılan bu yaklaşım, aşağıdaki noktalar temelinde hareket etmektedir:

1. Uluslararası sistemin siyasi bir merkezî olmamakla birlikte bir merkezî vardır. Bu merkez de, doğa ile hayvan hak ve özgürlüklerini de içine alacak bir tarzda düşünülmesi gereken, insan hakları ve özgürlükleridir. İnsanın, hay- vanların ve doğanın temel hakkı olan yaşam hakkını korumayı amaçlama- yan bir sistem meşru değildir.

2. Devletler ve uluslararası örgütlerin temel amacı ve hareket tarzı insanca, adil ve demokratik bir yaşamı sağlamak olmalıdır.İnsan haklarının çiğnendiği; yoksulluğun ve temel gereksinimlere olan (aş, barınak, temiz ortam ve sağlık gibi) yoksunluğun arttığı; çevrenin ve hayvanların yok edildiği; zengin ile fakir arasında refah ve gelir farkının uçurum niteliğini aldığı; savaş ve işgal yoluyla büyük ölçekte insan kıyımlarının yaşandığı ve insanların din, etnik kimlik, cinsiyet, renk ve kültür farklılığı temelinde dışlandığı ve ötekileştirildiği bugünkü sistem meşru bir sistem değildir. Bu sistem içinde güvenlik ve ekonomik gelişme çabası, sistemin meşruiyet sorununu çözmediği gibi derinleştirebilecektir.

 3. Bu nedenle sistemin, insan ve insani durumu öncül alan normlar ve değerler temelinde düzeltilmesi gerekmektedir. Devletin kendi ülkesi içindeki insanları ve haklarını korumak için çalışmaya zorlanması, devletler arası ilişkilerin de bu yönde kurumsallaşması gerekmektedir. Devletler insanlarını korumak sorumluluğunu üstlenmek durumunda ve zorunluluğunda olmalıdırlar.

4. Eğer devlet bu sorumluluğu yerine getirmiyorsa ve aksine insan hakları ihlal lerini yaratacak bir yönetim anlayışına sahip oluyorsa uluslararası hukuk ve normlar temelinde, devlete yaptırım insani ya da askerî müdahale şeklinde uygulanabilir. Güney Afrika’da ırkçı rejimi engellemek, eski Yugoslavya’da, Bosna’da Sırp milliyetçilerinin uyguladıkları etnik kıyımı durdurmak için uy- gulanan ilk olarak ekonomik ve diplomatik yaptırımlar, ikinci olaraksa, NATO öncülüğünde askerî müdahale, insani müdahale örnekleridir.

5. Uluslararası ilişkilerde ve sistemin işleyişinde, meşru yönetim, rasyonel yö- netim kadar önemli, hatta bugünün dünyasında daha öncüldür. Meşru yönetim ancak normların ve değerlerin kabulü, içselleştirilmesi ve yaşama geçirilmesiyle mümkün olabilir. Meşru yönetim sadece ahlaki olarak önemli değil, aynı zamanda da etkin ve iyi yönetimdir.

 

ELEŞTİREL KURAM

Eleştirel kuram diğer tüm yaklaşımların devlet,ekonomi,sömürü veya insani değerlerle hareket ettğini düşünür.Diğer bütün kuramları eleştirir.Diğer kuramların aksine son dönemlerde ortaya çıkmış bir yaklaşım olan eleştirel kuram şu noktalar üzerinde durmaktadır:

1. Uluslararası sistem, özünde Batı modernitesinden çıkmış ve Batı’nın ürettiği bir sistemdir. Bu anlamda da merkezî vardır; bu merkez, siyasi düzeyde ulus devlet, ekonomik düzeyde serbest pazar, kültürel düzeyde de laik birey ve amaç - araç ilişkisine dayanan rasyonel akıldır. Uluslararası ilişkiler, siyasi ve ekonomik sömürgecilik ve emperyalizmden daha önce, Batı’nın dünyanın gerisine kültürel ve kimliksel üstünlüğü düşüncesi üzerine kurulmuştur. Uluslararası ilişkiler, Batı modernitesinin dünya üzerinde kültürel egemenliği temelinde hareket eder ve realizm ile idealizm, bu kültürel egemenliği sürdürmeyi amaçlarken dünya sistemi ve inşa edici yaklaşımlar bu kültürel egemenlikten yeterince kopamamışlardır.

 2. Devlet ve uluslararası örgütler, gerek dünyayı yorumlayış, gerekse de dillen- dirdiği değerler temelinde Batı merkezli aktörlerdir. Evrensellik savları, özünde Batı merkezli bir tekelliliği içermektedir. Modernleşme ile Batılılaşmanın eş anlamlı görülmesi ve tanımlanması, bu aktörlerin Batı merkezli niteliğini ortaya koymaktadır. Dünya Sistemi Yaklaşımının ekonomi vurgusu ve ‹nşa Edici Yaklaşımının insan hakları ve insani durum vurguları çok önemli açılımlar yaratmakla birlikte, yeterince güçlü Batı modernitesi eleştirisi yapmamaktadır.

3. Batı modernitesi, kültürel ve bilimsel düzeyde, egemenlik anlayışı üzerine kurulur. Bu bağlamda da Batı modernitesinin Aydınlanma döneminden bu-güne serüveni çok önemli teknolojik gelişmelerin, demokrasinin, insan haklarının ve hukuk sisteminin gelişme tarihi olmakla birlikte; aynı zamanda da insanın doğaya, erkeğin kadına, işverenin işçiye, gücü elinde bulunduranların toplumun farklı kesimlerine karşı egemenliklerini inşa etmeleri, dolayasıyla özne ile doğa, özne ile farklı kimlik ve devletle toplum / birey arasındaki egemenlik ilişkisinin de tarihidir. Bu nedenle de Batı modernitesi tarihi, eş zamanlı olarak, hem bir medeniyet tarihi hem de savaşları, soykırımları, etnik ve dinsel kıyımları ve de doğanın katledilmesini içeren bir barbarlık tarihi olmuştur.

 4. Bu ilişkisi, bize Batı modernitesinin eleştirisini yapmadan, güç ve egemenlik kavramlarını anlayamayacağımız noktasına götürmektedir. Ulus devletler, uluslararası örgütler, hatta bazı sivil toplum kuruluşları söylemlerinde, sömürgeciliği, emperyalizmi eleştirirken bile Batı merkezci olabilmektedirler.İktidar, egemenlik ve güç; kültürel, kimliksel, hatta bilimsel düzeylerde üretilmektedir.

SIRA SİZDE ?

  1. Gerçekçilik yaklaşımının günümüzde karşılaştığı eleştirileri ve bu eleştirilere karşı sergilediği eğilimleri tartışınız.
  2. İdealizme göre uluslararası güvenliğin sağlanmasının ve sürdürülebilir kılınmasının koşullarını irdeleyiniz.

Dünya Sistemi Yaklaşımı ile inşa Edici Yaklaşımın birbirleri ile olan ilişkisini, benzerlik ve farklılıklarını kısaca tartışınız.

DERS ÖZETİNİN TAMAMINI VE DAHA FAZLASINI ONLİNE SİPARİŞ VERMEK İÇİN AÖF ÇIKMIŞ SORULAR

Yukarıya Git