İşlem yapılıyor, lütfen bekleyin...

Hizmette 10+ Yıl ve binlerce müşteri memnuniyeti... | %100 doğru kaynak | %100 memnuniyet | %100 mezuniyet |

Netsorular.com
HUK102U-İNFAZ HUKUKU
HUK102U-İNFAZ HUKUKU DERSİNİN 1. ÜNİTE DERS ÖZETİ

1. ÜNİTE - İNFAZ HUKUKUNUN TEMEL ESASLARI

GİRİŞ

İnfaz hukuku; özellikle ceza hukuku ve ceza muhakemesi hukukuyla sıkı ilişki içerisinde bulunmasına rağmen bunların bir alt dalı değildir. Temel hak ve özgürlüklere müdahale boyutu ele alındığında bile kendine özgü bir önemi olduğu görülmektedir.                       

İnfaz hukukunun önemini kavrayabilmek için yapılması gereken ilk şey, infaz hukukunun hukuk sistemi içerisindeki yerini saptamak ve diğer hukuk dallarıyla ilişkisini ortaya koymaktır. Ancak infaz hukukunun çok köklü bir tarihsel altyapıya sahip olduğu unutulmamalıdır. Tarihin her aşamasında cezalandırma işleminin toplumsal bir düzen kurmak için kullanıldığı görülmektedir.Bu sebepten infaz hukukunun günümüzdeki normatif değerleri  tartışılırken tarihsel gelişimi de göz önünde bulundurulmalıdır.

İNFAZ VE İNFAZ HUKUKU KAVRAMLARI

İnfazın sözlük anlamı "bir yargıyı yerine getirme, uygulama, yürütüm" dür. Bu tanıma göre, infaz hukuku; mahkemelerce verilip kesinleşen ceza ve güvenlik tedbirlerinin yerine getirilmesine yönelik bir hukuk dalıdır denebilir.

İNFAZIN TARİHSEL GELİŞİMİ

İnfazın tarihsel gelişimini ceza hukuku ve ceza muhakemesi hukukunun tarihsel gelişiminden ayırmak zordur. Çünkü suç teşkil eden bir fiile karşı bir yaptırımın uygulanması tarihin her döneminde görülen bir durumdur. Tarihin ilk devirlerinde suç kavramı toplumsal olmaktan çok bireysel bir içeriğe sahipti. Bu nedenle suçun toplumu değil doğrudan bireyi ilgilendirdiği düşünülürdü. Bu nedenle bir suç karşısında mağdurun öç alma gibi bir yaptırımı vardı. İlerleyen dönemlerde suç kavramına toplumsal bir içerik yüklenmesiyle, suç işleyen kişi toplumun düşmanıdır tarzı bir düşünce yer etti. Buna bağlı olarak ta belli bazı cezalar ön plana çıktı: ölüm cezası, sakat bırakma cezası,sürgün cezası, köle yapma cezası ve para cezası gibi.                                 

Roma ceza hukukunun niteliği krallık döneminde ve imparatorluk döneminde farklılıklar göstermektedir. Krallık döneminde ceza hukukunun özel hukuk yönü ağır basmaktayken, cumhuriyet döneminin sonlarına doğru bazı suçlar kamu suçu olarak tanımlanmıştır.                         

Asurlar'da, Etiler'de, Mısırlılar'da ve Romalılar'dahidematışakke denilen zorlu iş cezaları görülmektedir. Yol, köprü, maden ocakları gibi yerlerin tamir ve yapımında bu mahkumlar çalıştırılırdı.        Ortaçağ'da ise toplumsal oluşmasında genellikle din faktörü etkili olduğu için suçların belirlenmesinde ve bu eylemlere ceza öngörülmesinde kilise ağırlığını hissettirmekteydi.   Bu dönemde kilise gücünün topluma hissetirilebilmesi için bedene yönelik şiddet içerikli cezalar uygulanmış ve infaz aşaması törensel nitelikte olmuştur. Ortaçağın son dönemlerinde ise kilisenin gücünü yavaş yavaş kaybetmesiyle beraber monarşilerin ortaya çıkmasının yaratacağı güvenlik zayıflarının önüne geçmek için cezaların infazı, caydırıcılığı artıracak şekilde hakla açık gerçekleştirilmiştir.                                                      

18. yüzyıldan itibaren, cezalandırmanın temek hedefi değişmiştir. Cezalandırmada insan unsurunun esas alınması ve toplumsal savunma düşüncesinin öne geçmesi, fiziksel cezadan çok ruhsal cezalandırmayı ön plana çıkarmıştır.16. yüzyılın ikinci yarısından itibaren, özgürlüğün belirli bir süre sınırlandırıldığı cezalar yavaş yavaş bedene ve yaşama yönelik cezaların erini almaya başlamıştır.Bu çerçevede genel olarak cezaevlerinin gelişiminde üç dönemden döz edilir:

- Ödetme yanında hükümlünün iyileştirme ve yeniden topluma kavuşturulmasının benimsendiği Hollanda Amsterdam hapishanelerinin ortaya çıktığı 16. yüzyılın sonlarından Fransız ihtilaline kadar süren dönem.

- Fransız İhtilalinden Birinci Dünya Savaşına kadar devam eden dönem

- Ceza infaz kurumlarının açılması ve 20. yüzyılın ikinci yarısında hükümlülere muamelede asgari esasların hukuken gerçekleştirildiği dönem.

Amsterdam Cezaevlerinin Doğuşu                            

Amsterdam cezaevlerinin doğuşu 1588 yılında Amsterdam ceza mahkemesinin genç bir hırsızı her zaman olduğu gibi idam cezasına değil devlet tarafından iyileştirilmesine karar verilmesine dayanmaktadır.

Amsterdam cezaevleri diğer ülkelere de örnek olmuştur. Bu cezaevlerinin model olarak kabul edildiği cezaevleri veya çalışma evlerinde infaz edilen özgürlüğü bağlacı cezalar 18. yüzyılın sonuna kadar ortaçağdan gelen alışkanlığın bir sonucu olarak zincire vurma, kürek cezası gibi bedene yönelik cezalar ile birlikte uygulanmaktaydı.

Amsterdam'daki cezaevleri örnek alınarak Bremen (1609), Lübeck (1613), Bern (1614), Hamburg (1622), Zürih (1637), Danzig (1629) ve Berlin(1712) şehirlerinde çeşitli kurumlar oluşturuldu.

Aydınlanma Çağından 20. Yüzyıla Kadarki Dönem

17. yüzyılın ikinci yarısından itibaren baş gösteren ve yukarıda işaret edilen sorunlar gittikçe çeşitlenmeye başlamıştır. Bunun bir sonucu olarak cezaevlerindeki yetersiz beslenme ve barınma koşulları, infaz edilmekte olan esas cezanın yanında ikinci bir ceza yerine geçtiği savunulabilir.

Yirminci Yüzyıl                                           

Cezanın özel önleme amacı yönündeki düşünce 20 yüzyılda ceza infazında eğitim ve toplumsal yaşama yeniden kazandırma çabalarını öne çıkarmıştır. Ancak Almanyada Nazilerin iktidara gelmesi bu ülkedeki gelişimi engellemiştir. Bununla birlikte İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra yürürlüğe giren kanunlar, tedavi ve topluma yeniden kazandırma düşüncelerini etkili bir şekilde düzenlemiştir. Bunda 1955’de Cenevre’de düzenlenen Suçların Önlenmesi ve Hükümlülere Muamele konulu kongrede alınan, “Hükümlülere Muamelede Asgari Esaslar” ve “İnfaz Kurumu Açma” tavsiye kararları ile BM’ce 1957’de kabul edilen “Hükümlülere Muamelede Uyulacak Asgari Esasların kabulü büyük rol oynamıştır. Nihayet 1973’de Avrupa Konseyi tarafından kabul edilen “Hükümlülere Muamelede Asgari Esaslar” ile Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi tarafından 1987’de kabul edilen “Avrupa Ceza İnfaz Esası”ndan da söz edilmelidir.

 

Türk Hukukunda Hapishanelerin Doğuşu ve Gelişimi

Türk hukukuna uzun süre İslam hukukunun egemen olması infaz hukukunun tarihsel gelişimi bakımından İslam hukukunu da incelemeyi zorunlu kılmaktadır.

İslam hukukunda bedene yönelik cezaların esas olduğu görülmektedir. Bu nedenle hapishanelerden söz etmenin de mümkün olmadığı söylenebilir.

Ancak İslamiyet'in ilk devirlerinde suçluların geçici olarak kapatıldığı yer olarak hapishanelerin bulunduğu da ileri sürülmektedir. Ancak buralar hapishane olarak nitelendirilmekten çok tutukevi olarak düşünülebilir.

Osmanlı’da hapishane olarak genelde kale burçları kullanılmış olup, bu yerler karanlık, havasız ve nemli olduklarından bu yerlere bu anlamı ifade eden zindan adı verilmiştir.

Tanzimatın kabulüyle yürürlüğe giren 1840, 1851 ve 1858 tarihli ceza kanunları ile birlikte Osmanlı devletinde de özgürlüğü bağlayıcı cezaların kabul edildiği söylenmelidir. Yine bu kanunlarla birlikte hapishanedeki ağır hasta olan hükümlülerin iyileşinceye kadar kefaletle salıverilmesi, yoksul olanların beslenme ve giyim giderlerinin devletçe karşılanması ilkeleri benimsenmiştir.

Cumhuriyet döneminde 1926 tarihinde 765 sayılı TCK’nın yürürlüğe girmesi ile birlikte cezaevleri ve infaz sistemi yeniden ele alınmıştır. Öncelikle cezaevlerinin yönetimi İçişleri Bakanlığı’ndan alınarak Adalet Bakanlığı’na bağlanmıştır.

1965 tarih ve 647 sayı Cezaların İnfazı Hakkında Kanun ile modern infaz esasları getirilmeye çalışılmıştır. Nihayet infaz hukukunun yeni esasları 2004 tarih ve 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’da düzenlenmektedir.

İNFAZIN AMACI

  5275 sayılı CGTİHK, ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazı ile ulaşılmak istenilen amaçları;

-  “öncelikle genel ve özel önlemeyi sağlamak,

-  bu maksatla hükümlünün yeniden suç işlemesini engelleyici etkenleri güçlendirmek,

- toplumu suça karşı korumak,

- hükümlünün; yeniden sosyalleşmesini teşvik etmek,

- üretken ve kanunlara, nizamlara ve toplumsal kurallara saygılı, sorumluluk taşıyan bir yaşambiçimine uyumunu kolaylaştırmak”olarak ifade etmektedir (CGTİHK m.3).

Kanunun amaçlarını iki başlık altında toplamak mümkündür:

- Önleme amacı

- Yeniden topluma kazandırma amacı

Gerçekten hüküm, infazın “öncelikle genel ve özel önlemeyi sağlamak, bu maksatla hükümlünün yeniden suç işlemesini engelleyici etkenleri güçlendirmek, toplumu suça karşı korumak” ifadeleriyle önleme amacını; “hükümlünün; yeniden sosyalleşmesini teşvik etmek, üretken ve kanunlara, nizamlara ve toplumsal kurallara saygılı, sorumluluk taşıyan bir yaşam biçimine uyumunu kolaylaştırmak” şeklindeki ifadesiyle de yeniden topluma kazandırmak amacını ortaya koymaktadır.

Önleme Amacı

Önleme amacı bakımından cezalandırma geleceğe dönüktür. Suç zaten işlendiği için asıl olan suçlunun uslandırılarak yeniden suç işlemesine engel olmaktır. Ceza, toplumuoluşturan bireyler üstündeki etkisiyle toplumu (genel önleme), suçlu üstündeki önleme etkisi ile de suçluyu (özel önleme) suç işlemekten alıkoyacaktır.

Genel önleme düşüncesine göre fail, başka suçların işlenmesini engellemek için cezalandırılır. Cezanın kişiler üzerindeki genel önleme etkisi (amacı) iki şekilde gerçekleşir:

- Cezanın kanunda bulunması ve gerektiğinde uygulanması, böylece toplumun hukuk düzenine ve

güveninin muhafazası ve artırılması (pozitif genel önleme),

- Cezanın infaz edilerek ileride suç işleyecekler için korkutucu bir etki yapması (negatif genelönleme).

- Buna karşın cezanın, suç işleyen kişinin toplum bakımından zararsız hale getirilmesiniamaçlayan etkisine ise özel önleme etkisi denir. Bu itibarla, özel önleme, kişinin işlemiş olduğufiilin bir haksızlık oluşturduğu konusunda uyarıda bulunmaya yöneliktir. Ceza, suçluyu ıslahetmek suretiyle, bir daha suç işlemesine engel olmalıdır. Cezanın özel önleme amacı da ikişekilde gerçekleşir:

- Faili iyileştirerek topluma yeniden kazandırma (pozitif özel önleme),

- Topluma kazandırılamayan ve/veya üstünde cezanın korkutma etkisinden etkilenmeyen failin,toplum dışına itilmesi ve böylece toplumun failden korunması, toplumun güvenlik altına alınması (negatif özel önleme).

Bu yönüyle özel önleme ile yeniden topluma kazandırma amaçları iç içe geçmiştir.

Ceza ya da güvenlik tedbirinin infaz edilebilmesi için kesinleşmiş bir mahkeme kararının bulunması gerekir. Özel önleme içeriğini belirleyen hususlar mahkumiyetin fail için ortaya çıkaracağı sonuçlar, failin özgürlüğünün belli bir süre sınırlandırılmasıyla kamunun korunması ve cezalandırma ile umulan yeniden topluma kazandırma başarısıdır.

  Görüldüğü üzere bugün infaz hukukunda cezanın daha çok önleme, önleme amacı içinde de özel önleme amacı öne çıkmıştır: Failin yeniden topluma kazandırılması (pozitif özel önleme) ve toplumun suçtan korunması (negatif özel önleme).

Yeniden Topluma Kazandırma Amacı

Sosyalleşme insanın içinde yaşadığı topluma uyum sağlaması, toplumla bütünleşmesi ya da özdeşleşmesi anlamını taşır. Bugün infazın amacının, haklı olarak iyileştirme yani hükümlünün eğitimi değil, onun yenidensosyalleştirilmesi, diğer bir deyişle topluma kazandırılması olduğu ifade edilmektedir.

  İnfazın amacı sadece genel ve özel önlemeyi sağlamak, bu maksatla hükümlününyeniden suç işlemesini engelleyici etkenleri güçlendirmek ve toplumu suça karşı korumak değil; hükümlünün yeniden sosyalleşmesini sağlamak, üretken ve kanunlara, nizamlara ve toplumsal kurallarasaygılı, sorumluluk taşıyan bir yaşam biçimine uyumunukolaylaştırmaktır. Sosyalleşmeyi veya  yeniden  topluma kazandırmayı bir infaz amacı olarak gören bir sistemde buna uygun koşulların da yaratılmış olması gerekmektedir. Bu çerçevede kurum içindeki yaşam şartları mümkün olduğunca normal yaşam şartlarına uydurulmalıdır.

İyileştirmek Suretiyle Topluma Kazandırma

  CGTİHK iyileştirmeyi şu şekilde tanımlamıştır:

1) Hapis cezalarının infazında hükümlülerin iyileştirilmeleri amacını güden programların başarısı, elde ettikleri yeni tutum ve becerilerle orantılı olarak ölçülür. Bunun için iyileştirme çabalarına yönelik olarak hükümlünün istekli bulunması teşvik edilir.

2) Hapis cezasının, kendisinde var olan zararlı etki yapıcı niteliğini mümkün olduğu ölçüde azaltacak biçimde düzenlenecek programlar, usûller, araçlar ve zihniyet doğrultusunda yerine getirilmesi esasına uyulur. İyileştirme araçları hükümlünün sağlığını ve kişiliğine olan saygısını korumasını sağlayacak usûl ve esaslara göre uygulanır.

  İyileştirme, hem özel tedavi edici tedbirleri hem de hükümlüleri eğitim-öğretim yoluyla, kişisel ve ekonomik sorunların çözümünde danışma ve infaz kurumunun sosyal ve ekonomik yaşama ilişkin müşterek ödevlerine katılımı içine alan genel usuldeki tedbirleri kapsamakta ve suç işleme eğiliminin kaldırılmasına hizmet etmektedir.

İNFAZ HUKUKU KURALLARININ ZAMAN BAKIMINDANUYGULANMASI

  Zaman bakımından uygulamaya ilişkin üç ilkenin bulunduğu söylenmelidir: Geriye yürüme, ileriye yürüme ve hemen uygulama.

  Yürürlükteki yasanın uygulanması yani hemen uygulama, kendi yürürlüğünden önce işlenmiş ancak henüz yargılanmamış ve bir hükümle sonuçlanmamış fiiller bakımından esasen bir geçmişe yürüme sonucunu doğurur. Bu durumda sorun olay anında yürürlükte olan kanunla sonradan yürürlüğe giren kanun arasında farklılık olması nedeniyle çıkmaktadır. Bu nedenle ceza hukukunda kanunilik ilkesinin bir sonucu olarak aleyhe kanunun geçmişe yürümesi yasağı ve lehe kanunun geçmişe yürümesi ilkesi kabul edilmiştir.

  Buna karşılık infaz hukuku kuralları hemen uygulanır. Buna göre, kuralın aleyhe ya da lehe sonuç doğurması önemsizdir. Nitekim 5377 s.K.la değişik TCK m.7/3’e göre infaz rejimine ilişkin hükümler derhal uygulanır. İnfaz kanunlarının derhal uygulanmasındaki amaç; yeni kanunun, hükümlünün ıslahı ve topluma kazandırılmasında daha etkin yöntemlere, ceza infaz kurumunundaha sağlıklı şartlara kavuşturulmasına, ceza infaz kurumunun disiplin ve düzeninin daha iyi bir halegetirilmesi ve buna göre hükümlüler için daha yaşanılır şartların meydana gelmesine ilişkin kurallara yer veriyor olmasıdır. Bu nedenle hükümlülerin ceza infaz kurumunda daha fazla kalmasını gerektiren ve koşullu salıverilme sürelerini uzatan hükümlerin derhal uygulanmasından bahsedilemez. Nitekim 5377 sayılı Kanunla yapılan değişiklikle TCK m.7’ye “Hapis cezasının ertelenmesi, koşullu salıverilme ve tekerrürle ilgili olanlar hariç” ibaresi eklenmiştir.

  Burada ortaya çıkan ilk sorun “infaz rejimine ilişkin hüküm”den ne anlaşılması gerektiğidir. Birhükmün maddi ceza hukukuna mı, infaz hukukuna mı dahil olduğu hususunda hükmün niteliğinebakılmalı; hüküm, sanığa verilecek ceza ile ilgili bir konu hakkında ise, yani ceza verme düşüncesi içindegörülüyorsa maddi ceza hukukuna ait olduğu kabul edilmelidir. cezaların ertelenmesi, kısa süreli özgürlüğü bağlayıcı cezaların tedbire çevrilmesi gibimüesseseler daha önce İnfaz Kanunu’nda yer almaktayken bu kez 5237 sayılı TCK’da düzenlenmiş, eskiTCK’da tekerrür cezayı arttıran bir neden olarak yer almışken, yeni TCK’da yeni infaz kanunu ilebağlantı kurularak mükerrirlerin ceza infaz kurumunda kalma süreleri arttırılmış olduğuna dikkatçekilmelidir.

  Bu çerçevede ortaya çıkan diğer bir sorun, önceden 647 sayılı İnfaz Kanununda düzenlenen kısa sürelihapis cezasının tedbirlerden birine çevrilmesi ve cezaların ertelenmesi kurumlarının artık 5237 sayılıTCK’da düzenleniyor olmasıdır. Bu durumda lehe kanunun belirlenmesi bakımından ne şekilde hareketedileceği önemli bir sorundur. Konuyla ilgili bir sonuca varmak bakımından TCK m.7/3 hükmü, 5252 sayılı TCK’nın Yürürlük veUygulama Şekli Hakkında Kanun m.9/3 ile birlikte değerlendirilmelidir.

5252 sayılı Kanun m.9/3’e göre“Lehe olan hüküm, önceki ve sonraki kanunların ilgili bütün hükümleri olaya uygulanarak, ortaya çıkansonuçların birbirleriyle karşılaştırılması suretiyle belirlenir”. O halde 765 sayılı TCK ve 647 sayılı CİKile 5237 sayılı TCK ve 5275 sayılı CGTİHK’nın bütün hükümleri olaya ayrı ayrı uygulanmalı, lehe olanhüküm ortaya çıkan sonuçların birbirleriyle karşılaştırılması suretiyle belirlenmelidir. Bu durumda 5237sayılı TCK, 647 sayılı CİK ya da 765 sayılı TCK 5275 sayılı CGTİHK karma olarak uygulanmamalıdır.

İNFAZ HUKUKUNUN TEMEL İLKELERİ VE UYGULAMA

İnfaz Hukukunun Temel İlkeleri

Hukuk Devleti İlkesi

Hukuk devleti, amacı hukukun üstünlüğünü sağlamak olan devlet demektir. Hukukun üstünlüğü ise, ikiana fikir üstüne kurulmuştur:

1) Devletin sahip olduğu iktidar, hukuktan gelir ve ona uygun kullanılır.

2) Hukuk, insan kişiliğine saygıya dayanır.

  Özgürlük ve insan kişiliği, hukuk devletinin esasıdır. Hukuk devleti, insan haklarını gerçekleştirecek, adaleti sağlayacak ve hukuki güvenliğitemin edecek olan devlettir.

 

 

İnsan Onurunun Dokunulmazlığı İlkesi

İnsan bir nesne haline getirilemez. O, hakları ve yükümlülükleri olan bir hukuk öznesidir. ‘İnsan devletiçindir’ şeklindeki totaliter bir düşünce şekli insanı ruhsuz, içi boş bir şey, sanki bir yaratık haline getirir. İnsanın hem maddi hem de manevi açıdan kendine özgü bir değer taşıması ve taşıdığı bu değerdenvazgeçmenin mümkün olmaması, her türlü toplumsal, hukuksal ve siyasal müdahaleye karşı mutlakolarak öne sürülebilmesi insan onurunun temel özelliklerini oluşturmaktadır.

  Devlet insan onuruna dokunmamak biçiminde sadece pasif bir davranışla yetinemez; onuaktif bir şekilde korumalıdır. 1982 Anayasası, Başlangıç bölümünün 6. paragrafında, “her Türk vatandaşının (...) onurlu bir hayat

sürdürme hak ve yetkisinin bulunduğunu” belirtmiştir. YineCMK m.148/3’de insan onuruna aykırı bir işleme ve böylece elde edilecek delilerin muhakemedekullanılmasına gösterilecek rızayı kabul etmemekte; TCK’da da insan onurunu ihlal eden işkence (m.94)ve hakaret (m.125) bir suç olarak düzenlenmektedir.

  İnsan onuru sınırsız değildir; bu sınır hukuk devletidir. Hukuk devletinde yaşayan birey kanunlagetirilmiş yükümlülüklere uyacaktır. CGTİHK m.2/2 “ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazında zalimane, insanlık dışı, aşağılayıcı ve onurkırıcı davranışlarda bulunulamaz” demek suretiyle ilkeyi ifade etmiştir.

Eşitlik İlkesi

Ceza hukuku çerçevesinde özgürlüğü kısıtlanan hiç kimse bundan dolayı ayrımcılığa tabi tutulamaz. Eşitliğin sağlanması, adaletin bir gereğidir. Herkese eşit olanın verilmesi denkleştirici adaletiifade etmektedir ki, burada hiçbir ayrım gözetilmeksizin herkes eşit işleme tabi tutulur.

  Anayasa m.10 “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzerisebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir... Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfaimtiyaz tanınamaz. Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesineuygun olarak hareket etmek zorundadırlar” demek suretiyle bu hususu dile getirmiştir

  CGTİHK m.2/1 eşitlik ilkesini “Ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazına ilişkin kurallar hükümlülerinırk, dil, din, mezhep, milliyet, renk, cinsiyet, doğum, felsefî inanç, millî veya sosyal köken ve siyasî veyadiğer fikir yahut düşünceleri ile ekonomik güçleri ve diğer toplumsal konumları yönünden ayırımyapılmaksızın ve hiçbir kimseye ayrıcalık tanınmaksızın uygulanır” şeklinde ifade etmiştir.

Sosyal Devlet İlkesi

1982 Anayasası, Türkiye Cumhuriyeti’nin “sosyal bir devlet” olduğunu ifade etmektedir. Sosyal devletolmak, devlete görev ve ödevler verir. Bu da sosyal adalet ve sosyal güvenliğin sağlanması olarakkarşımıza çıkar. Toplumsal düzenin sağlanması için devlet otoritesinin (gücünün) kullanımı, sosyal adalet anlamındamümkün olabilir. Ceza hukukunun amaçlarının, devletin yönetim şekline de paralel olduğu unutulmamalıdır.

İnfazın Kanuniliği İlkesi

Anayasa m.38/1’e göre “Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiildendolayı cezalandırılamaz; kimseye suçu işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan dahaağır bir ceza verilemez” demektedir.

  Anayasa m.38/2’de yer alan “... ceza mahkumiyetinin sonuçları konusunda da yukarıdaki fıkrauygulanır.” hükmü karşısında suçta ve cezada kanunilik ilkesinin ve söz konusu ilkenin sonuçlarının infazhukuku bakımından da geçerli olduğu ifade edilmelidir.

5275 sayılı CGTİHK m.4 “Mahkumiyet hükümleri kesinleşmedikçe infaz olunamaz” düzenlemesinigetirmek suretiyle infazın kanuniliğini de ifade etmiş olmaktadır.

İnfazın Kesintisizliği İlkesi

5275 sayılı CGTİHK m.5’e göre “Mahkeme, kesinleşen ve yerine getirilmesini onayladığı cezaya ilişkinhükmü Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderir. Bu hükme göre cezanın infazı Cumhuriyet savcısıtarafından izlenir ve denetlenir.” Söz konusu düzenleme esasen infazın derhal yapılmasını vekesintisizliği ilkesini de dile getirmiş olmaktadır.

Gizlilikten Kaçınma İlkesi

Bu ilkenin anlamı cezanın infazının bilinmeyen bir yerde ve bilinmeyen bir yöntemle yapılamamasıdır.

Cezanın infazına ilişkin kurallar örneğin, infaz yeri, zamanı, şekli, yöntemi vb. gibi açıkça düzenlenmelive herkes tarafından bilinebilir olmalıdır. Cezaların infazına ilişkin hükümler 5275 sayılı CGTİHK’dadüzenlenmektedir.

İnsanca İnfaz İlkesi        

Cezanın infaz edilmesi bazı hak ve özgürlüklerden yoksun bırakılmayı gerektiriyor ise de hükümlününhiçbir hakkı bulunmadığı anlamına gelmez. Elbette hükümlüye infaz sırasında cezasıyla bağdaşacak şekilde bazı hak ve özgürlüklerdenyararlanmasına yönelik olarak kısıtlamalar getirilebilir.

Cezaların insanca infazı ile ilgili olarak ortaya konulan ana ilkeler şu şekilde sıralanmaktadır:

- Tutuklu ve hükümlüye sahip oldukları haklar yazılı olarak derhal bildirilmelidir. Bu kişiler okuryazarolmasa dahi söz konusu haklar sözlü olarak bildirilmelidir.

- Hakların kullanımında işlenen suçun niteliği ve türü dikkate alınmaz. Tutuklu veya hükümlüolmak yeterlidir.

- Eşitlik ilkesinin bir sonucu olarak hakların kullanımında ırk, dil, din, cinsiyet, siyasal veya diğergörüşler, ulusal veya toplumsal köken, mülkiyet, doğum veya diğer statüler ayrım nedeniolamaz.

- Hakların çiğnenmesi durumunda yargı yolu açık olmalıdır (Anayasa m.125/1).

 

 

İnfazın Bireyselleştirilmesi İlkesi

Söz konusu ilke hükümlüyle birlikte, hakkında cezasının infazına ilişkin bir iyileştirme planıhazırlanmasını ifade eder. Bu planda meslek eğitimi, infazın hafifletilme yöntemi, salıverilme koşullarıgibikonular yer alır. Yine hükümlüye hakları ve yükümlülükleri bildirilmeli, anlamıyorsa yazılı olarakaçıklanmalıdır. İnfazın bireyselleştirilmesine ilişkin bir başka düzenleme yine aynı kanunun “gözlem vesınıflandırma” başlığını taşıyan m.23’de yer almaktadır. Konuya ilişkin olarak aşağıdaki açıklamalarabakılmalıdır.

Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanuna Göre HapisCezalarının İnfazında Gözetilecek İlkeler

  CGTİHK m.6 ve 7 “Hapis Cezaları ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazında Gözetilecek İlkeler” başlığınıtaşımaktadır.

  Hapis cezalarının infaz rejimi şu temel ilkelere dayalı olarak düzenlenir (CGTİHK m.6):

a. Hükümlüler ceza infaz kurumlarında güvenli bir biçimde ve kaçmalarını önleyecek tedbirleralınarak düzen, güvenlik ve disiplin çerçevesinde tutulurlar.

b. Ceza infaz kurumlarında hükümlülerin düzenli bir yaşam sürdürmeleri sağlanır. Hürriyetibağlayıcı cezanın zorunlu kıldığı hürriyetten yoksunluk, insan onuruna saygının korunmasınısağlayan maddî ve manevî koşullar altında çektirilir. Hükümlülerin, Anayasada yer alan diğerhakları, infazın temel amaçları saklı kalmak üzere, bu Kanunda öngörülen kurallar uyarıncakısıtlanabilir.

c. Cezanın infazında hükümlünün iyileştirilmesi hususunda mümkün olan araç ve olanaklarkullanılır. Hükümlünün kanun, tüzük ve yönetmeliklerle tanınmış haklarının dokunulmazlığınısağlamak üzere cezanın infazında ve iyileştirme çabalarında kanunîlik ve hukuka uygunlukilkeleri esas alınır.

d. İyileştirmeye gereksinimleri olmadığı saptanan hükümlülere ilişkin infaz rejiminde, buhükümlülerin kişilikleriyle orantılı bireyselleştirilmiş programlara yer verilmesine özen gösterilirve bu hususlar yönetmeliklerde düzenlenir.

e. Cezanın infazında adalet esaslarına uygun hareket edilir. Bu maksatla ceza infaz kurumlarıkanun, tüzük ve yönetmeliklerin verdiği yetkilere dayanarak nitelikli elemanlarca denetlenir.

f. Ceza infaz kurumlarında hükümlülerin yaşam hakları ile beden ve ruh bütünlüklerini korumaküzere her türlü koruyucu tedbirin alınması zorunludur.

g. Hükümlünün infazın amacına uygun olarak kanun, tüzük ve yönetmeliklerin belirttiği hükümlereuyması zorunludur.

h. Kanunlarda gösterilen tutum, davranış ve eylemler ile kurum düzenini ihlâl edenler hakkında kanunda belirtilen disiplin cezaları uygulanır. Cezalara, Kanunda belirtilen merciler, sürelerineuygun olarak hükmederler. Cezalara karşı savunma ve itirazlar da Kanunun gösterdiği mercilereyapılır.

Görüldüğü üzere yasa hapis cezalarının infazında;düzen,güvenlik,disiplin veadaletiesas almıştır.

İNFAZ HUKUKUNUN HUKUK DÜZENİ İÇİNDEKİ YERİ VE DİĞERHUKUK DALLARI İLE İLİŞKİSİ

İnfaz Hukukunun Hukuk Düzeni İçindeki Yeri

İnfaz hukuku kamu hukukunun bir dalıdır. Kamu hukukunun niteliği, hukuki ilişkilerde kuralları ast-üstayrımı, yani hiyerarşik bir ayrım içinde ortaya koymasıdır. İnfaz hukukunda, devlet ile fail arasındadoğan, devlete ait cezalandırma yetkisinin kullanılması söz konusudur. Mağdur, kural olarak, devletin cezalandırmayetkisinden;devlet de artık bir görev niteliğinde olan cezalandırma yetkisinden vazgeçemez.

İnfaz Hukukunun Diğer Hukuk Dalları ile İlişkisi

Anayasa Hukuku ve İnfaz Hukuku

1982 Anayasası m.17/3’ “... kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabitutulamaz.” düzenlemesi ile Anayasa ve infaz hukuku arasındaki ilişkiyi açıkça ifade etmektedir. Böylececeza ve güvenlik tedbirlerinin ve bunların infazının insan haysiyetine uygun olması gerektiği ortayakonmaktadır.

İdare Hukuku ve İnfaz Hukuku

Cezanın infazı, bu anlamda cezaevinin idaresi ve uygulamaları, daha çok idari tasarruf niteliğitaşıdığından, bundan zarar gören hükümlü ve tutukluların idari yargı yoluna başvurabilmeleri gerekir. Bununla birlikte İnfaz Hâkimliği Kanunu’ndan sonra infaz uygulamalarına ilişkin konularda infazhâkimine başvurulması mümkün olduğundan artık idari yargı yolunun öneminin azaldığı haklı olarakvurgulanmaktadır.

Maddi Ceza Hukuku ve İnfaz Hukuku

Suç adı verilen insan davranışının yapısını inceleyen ve buna özgü yaptırımlar öngören hukuk dalına cezahukuku denir. Ceza İnfaz Hukuku, ceza muhakemesi sonucu hükmedilen yaptırımların infazına ilişkinesasları gösteren hukuk dalıdır.

Türk hukukunda maddi ceza hukukuna ilişkin düzenlemeler 5237 sayılı TCK’da bulunmaktadır. Dahaönce yürürlükte bulunan 647 sayılı CİHK içinde ceza yaptırımlarına ve erteleme gibi ceza hukukukurumlarına ve yine 765 sayılı TCK’da da infaz hukukuna ilişkin hükümlere yer verilmesieleştirilmekteydi. Yaptırımların, kısa süreli hapis cezalarına seçenek yaptırımların ve ertelemekurumunun TCK’da düzenlenmesi ve 5275 sayılı CGTİHK’da sadece infaza ilişkin hükümlere yerverilmesi son derece isabetli olmuştur.

 

 

 

Ceza Muhakemesi Hukuku ve İnfaz Hukuku

Suç adı verilen bir fiilin işlenip işlenmediği; işlenmişse kimin tarafından işlendiği ve yaptırımının neolacağı sorununa çözüm bulmak amacıyla iddia savunma ve yargılama şeklinde yapılan bir dizi faaliyeteceza muhakemesi hukuku denir.

Daha önce CMUK’da bulunan cezaların infazına ilişkin m.395-405’dekidüzenlemelerin artık 5237 s. CGTİHK’ta yer alması ceza muhakemesi hukuku ve infaz hukuku arasındakiilişkiyi önemli ölçüde zayıflatmıştır. Bununla birlikte geniş anlamda ceza hukukunun maddi ceza hukukuyanında ceza muhakemesi hukuku ve infaz hukukunu da bünyesinde barındırdığı düşünüldüğünde, infazhukukunun amacına ulaşabilmesi bakımından iyi bir ceza muhakemesine olan gereksinim varlığınıkorumaktadır.

Uluslararası Hukuk

Burada öncelikle 1948 tarihli Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinden söz edilmelidir.Söz konusu bildirgenin 5.m.sine göre “hiç kimse işkenceye veya zalimane veya insanlık dışı veyaaşağılayıcı muamele tarzlarına veya cezaya tabi tutulamaz.” Yine 1966 tarihli Uluslar arası Medeni veSiyasi Haklar Sözleşmesi ve 1984 tarihli İşkenceye ve Diğer Zalimane İnsanlık Dışı veya Onur KırıcıMuamele veya Cezaya Karşı Sözleşme’de de insan onurunun korunması kabul edilmiş, her türlü kötümuamele ve işkence yasaklanmıştır. O halde cezalar, zalimane, insanlık dışı ve aşağılayıcı olamaz. İnfaz hukuku alanındaki gelişimin büyük ölçüdegerilediği İkinci Dünya Savaşından sonra infazıninsanileştirilmesi düşüncesi önem kazanmış, bu alanda uluslar arası hukuk alanında önemli reformadımları atılmıştır. “Hükümlülere Muamelede Uyulacak Asgari Standart Kurallar”1957 tarihinde Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilmiştir.Bu kurallara örnekolarak şunlar verilebilir:

- Cezaevleri kişilerin yaşamına bedeni ve ruhi sağlıklarına yönelik bir tehdit içermeyen ve iyiörgütlenmiş kurumlar olmalıdır.

- Cezaevleri tutuklu ve hükümlülere karşı hiçbir ayrımcılık yapılmaksızın davranıldığı yerlerolmalıdır.

- Bir suçlunun mahkeme tarafından hapis cezasına mahkum edilmesi, yoğun bir üzüntü ve acınınvarolduğu bir cezanın uygulanması demek olduğundan; cezaevi koşulları, cezanın niteliğindebulunan bu üzüntü ve acıyı artıracak şekilde oluşturulamaz.

- Cezaevindeki faaliyetler, mümkün olduğunca cezanın çekilmesinden sonra hükümlünün toplumiçindeki yerini tekrar almasını yardım etmeye yönelmelidir. Bu yüzden, cezaevi kuralları veuygulanan rejim, hükümlünün kişisel özgürlüklerini, dışarıyla kurduğu toplumsal ilişkileri vekişisel gelişimine yönelik imkanları kesinlikle gereğinden fazla kısıtlamamalıdır.

  Yine BM Genel Kurulu 1988’de “Herhangi bir Şekilde Gözaltında Tutulan ya da Hapse KonulanKişilerin Korunmasına Dair İlkeler Bütünü”nü, 1990’da da “Mahpuslara Muamelenin Temel İlkeler”inikabul ederek güvenceleri tamamlamıştır.

  İnfaz hukuku alanında Avrupa Konseyi’nin de önemli çabalarının bulunduğu görülmektedir. Burada1950 tarihli Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin getirdiği yaşama hakkı (m.2), işkence ve diğer insanlıkdışı veya aşağılayıcı ceza davranış yasağı (m.3), kölelik ve zorlayıcı çalışma yasağı (m.4), özgürlük vegüvenlik hakkı (m.5), adil yargılanma hakkı (m.6), cezaların yasallığı (m.7), özel hayata saygı (m.8),düşünce, vicdan ve din özgürlüğü (m.9), ifade özgürlüğü (m.10), etkili başvuru hakkı (m.13), ayrımcılıkyasağı (m.14), hakların kötüye kullanılması yasağı (m.17) önemi sebebiyle ifade edilmelidir.

Yukarıya Git