İşlem yapılıyor, lütfen bekleyin...

Hizmette 10+ Yıl ve binlerce müşteri memnuniyeti... | %100 doğru kaynak | %100 memnuniyet | %100 mezuniyet |

Netsorular.com
SHZ116U-SOSYAL SORUNLAR
SHZ116U-SOSYAL SORUNLAR DERSİNİN 1. ÜNİTE DERS ÖZETİ

Sanayi Devrimi veSosyal Sorunlar

İnsanlık tarihindeki en büyük dönüşümü oluşturan gelişme hiç kuşkuyok ki Sanayi Devrimidir.Bu Devrim önce İngiltere’de gerçekleşti ama zamanla bütün dünyayıdönüştürdü. Bu nedenle, Sanayi Devrimini bir İngiliz devrimi olarak tanımlamaktan ziyade bütün dünyatoplumlarını ilgilendiren ve onları dönüştüren bir devrim olarak tanımlamak daha doğru olacaktır.Tüm bu söylediklerimiz, Sanayi Devrimiyle birliktesadece ekonomik yapının değil, ama aynı zamanda toplumsal yapının da dönüştüğünü anlatmaktadır. Nüfus artışı oldu, yoğun biçimde kırdan kente göçler meydana geldi  Bu sürecin toplumsal

olarak en dikkate değer yanı, kentleşme olgusunu gündeme getirmesiydi.Tüm bu söylediklerimiz, Sanayi Devrimiyle birlikte

sadece ekonomik yapının değil, ama aynı zamanda toplumsal yapının da dönüştüğünü anlatmaktadır.

Sanayileşme süreci, fırsat eşitliği, toplumsal hareketlilik, eğitime ve yeteneğe dayalı toplumsaltabakalaşma sistemi gibi son derece önemli ilerlemeler sağlayan bir süreçtir.İnsanlık tarihinde ilk defainsanların meslek seçimi kendi tercihlerine ve yeteneklerine bağlı olarak gerçekleşmeye başladı.Sanayileşme süreci aynı zamanda sağlık koşullarının iyileşmesi,ortalama yaşam beklentisinin uzaması, eğitimde fırsat eşitliği gibi bir dizi yeni ilerlemeci anlayışlarıyarattı.

Sanayi toplumu, ekonomik yaşamda sanayi sektörünün genişlemesi,sosyal olarak kentleşme oranının artması, burjuvazi ve işçi sınıfının yeni toplumsal sınıflar olaraktoplumu şekillendirmesi gibi “yeni” ögeleri içeren bir toplum türüydü.Yoksulluk, eşitsizlik, açlık gibi sorunlar elbette sanayi toplumu öncesi döneminin desorunlarıydı. Ancak, sanayi toplumu tarihte bir ilerlemeyi ifade ettiği için insanların sorunlarınıçözeceğine yönelik bir iyimserlik de yarattı. Bu iyimserliğin tümüyle yanlış olduğu elbette düşünülemez.Ancak, toplumsal sınıflar arası eşitsizlikler, erkek-kadın eşitsizliği, köleticareti ve siyahların ikinci sınıf vatandaş olarak anlaşılması gibi bir dizi sosyal sorun da bu dönemdegündeme oturdu.Kitlesel ve yaygın işsizlik, sefalet, yaşlılığa ve çocukluğa dayalı sorunlar, toplumsal adaletsizlik,ayrımcılık gibi bir dizi sosyal sorun sanayileşme süreciyle birlikte ortaya çıkmış sosyal sorunlar olarakdeğerlendirilebilir.

 

Kısaca, sanayi toplum yapısıyla sosyal sorunlar arasındakiilişkiyi irdeleyeceğimiz bu ünitede sanayileşme sürecinin hem bir tarihsel ilerlemeye hem de bazı yenisosyal sorunlara işaret ettiğini göreceğiz.Dolayısıyla, sanayileşme süreci hem tarihsel anlamda bir ilerlemeye hem desosyal sorunların çözümüne yönelik yeni arayışlara işaret etmektedir.

 

SANAYİ DEVRİMİNE GİDEN SÜREÇ

Sanayi devrimi öncesi insanlar kırlarda sanayi devrimi sonrası insanlar kentlerde yaşamaktaydılar.Sanayi Devrimindenönceki toplumsal yapı genelde feodal toplum yapısı olarak bilinir. Nedir feodalizm?

Feodalizm, temelde iki toplumsal sınıfa dayanan bir toplum türüdür: sınıflardan birisi, toprağınmülkiyetine sahip olan soylu sınıfken, diğeri de bu topraklarda soylular için çalışan serflerin oluşturduğusınıftır.Feodal toplumun egemenolduğu dönemlerde siyasal merkez hep güçsüz olmuş ve gücü feodal beylerle paylaşmak durumundakalmıştır.

Feodalizmin bir diğer niteliği, feodal bey ile vassal arasındaki bir türsözleşmenin varlığıdır. Her iki tarafın karşılıklı görev ve hakları mevcuttur. Feodal bey, vassalı korur,vasallar arasındaki olası sorunları çözer ve karşılığında da vassal savaşçı olarak feodal beye hizmet verirve gerekli olduğu durumlarda da vergi öderdi. Serfler, toprakları işliyordu fakat bu topraklar üstünde mülkiyethakları yoktu.Aynı zamanda, feodal beylerin ev hizmetlerini gören serfler karşılığında barınma vebeslenme gibi bir takım kazanımlar elde diyorlardı

 

Feodalizmde geleneksel yaşam koşulları, insanların dayanışma içinde, tek düze bir hayatısürdürmelerini sağlıyor ve olası sosyal risklerden insanları koruyordu. Bu korunak sanayileşmeylebirlikte insan ilişkilerinin çözülmesi sonucu ortadan kalkacaktı

Sanayi Devriminin bir takım sosyalsorunlara yol açmasının arkasındaki önemli nedenlerden birisi çalışma ilişkilerinin değişmesidirdiyebiliriz. Doğa koşullarına ve insan gücüne bağlı olan üretimde serflerin hukuksal statüleri olmadığı

gibi disiplinli, düzenli çalışma zorunluluğu da sanayi toplumundaki düzeyde değildi. Özgürlüğü olmayan serflerin sanayi toplumundaki işçi sınıfı gibi grev ya da toplu sözleşme için herhangi bir mücadelesine degerek yoktu.

 

Feodal sözleşme, feodal bey ile vassal arasında karşılıklı hukuki, malive askeri yükümlülükleri kapsayan ve aslında koruyan ile korunan arasındaki yani feodalbey ile vassal arasındaki sözleşmedir. Vassal; feodal bey tarafından korunan vekarşılığında feodal beye savaşlara katılmak dahil olmak üzere hizmet eden bir tür hizmetlikonumundaki kişidir. Vassal, feodal beye verdiği hizmeti karşılığında belirli korunmahaklarını elde eder. Örneğin, vassal öldüğünde çocuklarının yetişmesi ve korunmasıfeodal beyin sorumluluğunda olmaktadır.

Sanayi Devriminin Gerçekleşmesi

Sermaye birikiminin gerçekleşmesi ve köylülüğün bitişi, feodalizmiçözen ve yerine kapitalist sitemin geçişini sağlayan temel gelişmeler olacaktı. Şimdi kapitalizmin nasıl birsistem olduğunu ve Sanayi Devriminin gerçekleşmesindeki rolünü değerlendirelim.

 

Kapitalist sistem 15. Yüzyıldan itibaren Batı’da ticaretin genişlemesi, merkezi devletin ortaya çıkmasıve paranın öneminin artması gibi yeniliklerle ortaya çıkmış bir sistemdir. Feodalizmin bu süreçte çökmesidünya tarihi açısından yeni bir döneme geçildiğinin işaretidir. Feodalizmden farklı olarak, kapitalizmdeemeğin alınıp satılabilen bir metaya dönüşmesi, topraktan ziyade ticaretin ekonomik yaşam içinbelirleyici dinamik oluşu ve para ekonomisine geçiş gibi bazı yeni özellikler söz konusudurÜretimin, topluluğun ihtiyaçları bazında gerçekleştirildiği feodalizmden farklı olarak kapitalizmde üretimartık kâr içindir. Kapitalizm, işverenler tarafından üretimin kendi çıkarları bağlamında örgütlenmesidir.Optimal düzeyde üretim ve kâr, işverenler için temel hedefleri belirlediğinden, artık ekonomik düzenkendi kendine yeterlikten çıkıp pazar için düzenlenmeye başlamıştır. Kapitalizmle birlikte anlam ve değerdünyası da önemli ölçüde değişti. Dönemin temel aktörü olan tüccar için kâr meşru bir hak, para temel

değer ve servet başarı anlamına gelmekteydi17. Yüzyıla gelindiğinde, tüccarların sermayebiriktirdiği ve ticaretin ekonomik yaşam için temel olduğu görülmektedir. İşte bu sistem değişikliği, yanifeodalizmden kapitalizme geçiş, Sanayi Devriminin hazırlanışında büyük bir rol oynayacaktı. Sermayebiriktirmeyi temel hedef seçen kapitalistler (tüccarlar) sanayileşmede temel rolü oynayan grup olacaktı.

Sonuç olarak; bilimdeki ilerlemeler, coğrafi keşifler, tarımın ticarileşmesi, kapitalizmin gelişmesi gibi

yeni gelişmeler Sanayi Devrimini yaratacaktı.

Sanayi Devrimi, basit bir ifadeyle, el tezgâhı ve zanaat üretiminin yerine makinayı gerektiren fabrikaüretiminin geçmesi olarak tanımlanabilir. Diğer bir ifadeyle, bu Devrim, tarıma ve insan gücüne bağımlıolan bir ekonomik sistemden, makinelerin ve seri üretimin belirleyici olduğu bir ekonomik sisteme geçişiifade etmektedir. İnsan ve hayvan enerjisinin yerini buhar gücünün alması demek olan bu büyük Devrim,üretimin patlaması anlamına gelecek düzeyde bir gelişme yaratmıştır.Bilimsel buluşlara dayalı olarak gelişen teknolojik ilerleme, SanayiDevriminin gerçekleşmesindeki temel noktalardan birini oluşturmaktadır. Demir yolları Sanayi Devriminin en önemli yeniliğini oluşturmuştur.

 

Kısacası, buhar makinesinin, kömürün, elektriğin, petrolün ve

içten patlamalı motorların mekanik güç olarak kullanılması devrimin temelini oluşturmuştur. Bu süreç bir

taraftan makineleşmeye diğer taraftan da teknolojik dönüşüme yol açmıştır. Ulaşım ve taşımacılıkta

demir yollarının, buharlı gemilerin oynadığı rol devasa düzeyde olmuş ve mesafelerin üstesinden

gelinmiştir.

Sanayileşme

Sanayileşme, tarım toplumundan sanayi toplumuna geçiş sürecidir.Sanayileşme ile birlikte işçi bir bakımamakinaya bağımlı bir hale gelir.

Toplumsal sınıflar arasındaki uçurumun gün geçtikçe büyümesi, çocuk emeği sömürüsü, işçilerin

birbirleriyle aynı yaşamı yaşayarak standartlaşması ve farklılıkların ortadan kalkması dönemin getirdiği

önemli sosyal sorunları oluşturmuştur.

Sanayileşme,insanların meslek seçimlerinde bir tür saydamlık ve fırsat eşitliği getirmiştir. Geleneksel, feodal toplumun

statülere dayanan meslek seçimi yavaş yavaş ortadan kalkmış ve eğitim, yetenek, deneyim gibi nesnelölçütlerle insanların mesleklerini seçmesi mümkün hale gelmeye başlamıştır.Sanayileşme ile birlikte ailenin yapısında ciddi dönüşümler yaşanır. Daha önce, geleneksel geniş aileolarak ifade edilen aile yapısı artık çekirdek diye ifade edilen bir yapıya dönüşmektedir.

 

Geleneksel aile, yaşlıların ve çocukların bakımını üstlenen temel birimdi. Ancak,sanayileşme süreci yaşlılık ve çocukluk sorunlarını gündeme taşıdı. Artık, yaşlıların bakımlarınınüstlendiği ve çocukların yetiştirilme sorumluluğunun alındığı kurum aile kurumu değildir. Gerek yaşlılıkgerekse çocuklukla ilgili sorunların çözüm merci aile dışı kurumlara devredilmektedir.

 

Sanayi Devrimi öncesi dönemde Avrupa’daki kentli nüfusun genelnüfusa oranı acaba neydi?

Sanayileşmeyle birlikte ancak kent nüfusu artış göstermeye başladı. Sanayi Devrimi öncesi Avrupa’da kentli nüfusun genel nüfusa oranı yüzde on civarındaydı.

 

Sanayileşme, kırdaki nüfusu özellikle tarımdamakinalaşma sonucunda kentlere doğru hareket ettirmekte ve bunun sonucunda da kent nüfusuartmaktadır.Öncelikle, kırdakibasit, homojen yapıdan kaynaklanan yüz yüze, samimi ilişkiler yerini rasyonel ilişkilere bırakır. Bu süreçkentlere akın eden insanların daha önce karşılaşmadıkları ve çözümüne dair herhangi bir bilgiye sahipolmadıkları sorunları da ortaya çıkaran bir süreç oldu.

 

Yaşlıların bakımı, kitlesel ve yaygın işsizlik gibisorunlarla yüzleşmek durumunda kalan bu insanların belirsizlik sorunu olarak ifade edilen ve çok ciddidiğer sorunlara neden olan bir durumla karşılaştıklarını söyleyebiliriz. Bir önceki toplumsal sistem

kuşkusuz daha baskıcıydı, ama basit insan ilişkileri niteliğiyle bu sistem toplumsal bir kesinliğe vegüvenliğe sahipti

 

SANAYİ TOPLUMU

Sanayileşme süreci sonrasında olgunlaşan toplum türüne sanayi toplumudiyoruz.Aşağıda alt başlıklar altında sanayi toplumunun temelözelliklerini göreceğiz.

Ekonomik Yapı

Sanayi toplumu, her şeyden önce, geleneksel yöntemlere dayanan ve toprak işlemeciliği olarak bilinen

tarım ekonomisinden makineleşmiş ve teknolojik gelişmişliğe dayanan bir üretim biçimine geçmiş olmayı

anlatır.

 

Toplumsal ve Kültürel Yapı

Sanayi toplum yapısının öncelikli özelliği, iki yeni toplumsal sınıfın çıkar karşıtlığına dayalı bir özelliktir. Sanayi toplumunda sınıflar arası mücadele doğrudan doğruyagerçekleşmekte ve deyim yerindeyse iki ana sınıf, burjuva sınıfı ve işçi sınıfı, göğüs göğüse

çarpışmaktadırlar.Hatta, sanayi toplumunu toplumsal sınıflar arası mücadelenin kurumsallaştığı toplum olarak anlamak mümkündür.

Kısacası, sanayi toplumu hemzenginlik yaratan hem de geleneksel sınırlamaları ortadan kaldıran bir gelişmedir ama eşitsizlik ve

sömürü sorunlarını ortadan kaldırmamıştır. Sadece yeni eşitsizlikler ve sömürü türlerini gündemegetirmiştir.

 

Sanayi toplum yapısının diğer bir özelliği, insan ilişkilerinin daha rasyonel bir temele dayanmasıdır.Geleneksel toplum yapısında yüzyüze ve samimi ilişkiler belirleyiciyken, sanayi toplumunda insanilişkileri ikincil ve akılcıdır.Bireylerin kendilerini güvende hissedememeleri ve geleceklerine dair bilinmezlik bazı kişiliksorunları doğurdu. Örneğin, intihar oranlarının sanayileşme sürecine paralel olarak artış göstermesinin,sözü edilen güven-risk dengesizliğinden kaynaklandığı tartışılmıştır.

 

Sanayileşme, daha önce de dile getirdiğimiz gibi, kentleşme ve kentlileşmeolgularını yaratmaktadır. Kentleşme ve kentlileşme süreçleri de insanların diğer, farklı insan gruplarıylabirlikte yaşamalarına olanak sağlamaktadır. Böylece, kendi içine doğduğu topluluktan başka topluluklarında varlığını keşfeden insan daha evrensel değer yargılarına sahip olmaya başlamaktadır.

 

Siyasal Yapı

Sanayi toplumunun siyasi sapısı merkezi ulus-devlet sistemi olarak ifade edilebilir.Feodal sistemdemerkezi yönetim güçsüz bir krallık iken, sanayi toplumunda merkezi yönetim son derece güçlüdür.

Sanayi toplumu geleneksel topluma göre insanlık tarihi açısından birilerlemeye işaret ettiği halde neden yeni sosyal sorunlara yol açmaktadır?

 

Sanayi toplumu tarihsel anlamda bir ilerleme yaratsa da yeni koşullar yeni sosyal sorunları kaçınılmaz kılmaktadır. Örneğin sanayileşme özgürleşmeyi mümkün kıldığı halde kitlesel yoksulluğa da yol açmaktadır.

 

SOSYAL SORUNLAR

Yeni işçi sınıfının doğuşu sanayileşme sürecinde gerçekleşmiştir ve bu sınıfın karşılaştığısorunlar daha önceki tarihsel süreçte rastlanılmamış türden sorunlardır. Bu sınıfın kalabalık kitlelerininsosyal ve siyasal hakları yani esasında yurttaşlık hakları uzun bir dönem tanınmamıştır. Örneğin, grev vesendikal haklar konusunda bu sınıf uzun yıllar mücadele vermek zorunda kalmıştır ve bu durum yeni vekitlesel sosyal sorunların doğmasına yol açmıştır.

 

Sanayi Devrimi sonrası Avrupa’da zenginliğin artması,yaşamın kolaylaşmasına rağmen, yoksulluk, sefalet ve eşitsizlikle sarmalanmış bir Avrupa ortayaçıkmıştır. Burjuva sınıfı ticaretle uğraşan sınıf olmaktan çıkarak sanayi burjuvazisine dönüşmüş ve

çalışanlar doğrudan bu sınıfa bağımlı olmuştur. İşçi sınıfı düşük ücret, kötü yaşam koşulları gibi bir dizisorunla karşı karşıya kalmıştır. Bu dönemin ekonomik politikası liberal kapitalizm olduğu için devletlerekonomik yaşama müdahale etmemiş, sosyal adalet için girişimde bulunmamış ve sorunlar artmıştır.Sanayileşme, bir taraftan değerlerde evrenselleşme yaratırken diğer taraftan da küçük çocuklarıfabrikalarda çalışmaya mahkûm etmiş ve çocuk sorunlarını gündeme getirmiştir.

 

Ya da gecekondulaşmasorunu da sanayileşme sürecinin yol açtığı diğer önemli bir sorun olarak ele alınabilir. Göçün yarattığı

sorunlar, yaşlılık-hastalık ve çocuk sorunları, sefalet, açlık, yoksulluk sorunları gibi bir dizi çok önemlisosyal sorun bu dönemin ortaya çıkardığı temel sorunlardır.Uzun çalışma saatleri, sağlıksız çalışmakoşulları, düşük ücretler ve kapitalistleri koruyan ekonomik politika sosyal sorunların ortayaçıkmasındaki temel faktörler olmuştur. Kadın ve çocuk emeğinin işgücüne katılması, işsizliği körüklemiş,kadın ve çocukların sömürüsüne neden olmuştur. Kadınların aldığı ücret erkeklerin aldığının yarısıkadardı. Eşitsizlik, ciddi boyutlara ulaşmıştı.Kısacası, sanayileşme insanlık için önemli kazanımlargetirirken, diğer yandan da önemli sosyal sorunlara yol açmıştır.

Sosyal Sorun Nedir?

Sosyolojik olarak sosyal sorun şöyle tanımlanabilir: sosyal sorun,toplumun geniş bir bölümünü etkileyen, çözümü de ancak toplumsal eylemi gerektiren bir durumdurSon olarak; sosyalsorunların kolektif eylemlerle çözüldüğünün belirtilmesine gerek var. Sosyal olduğu için toplumunbütününü ilgilendiren sorunlar ancak kolektif olarak çözüme kavuşturulabilirler. Yani örneğin işsizlik gibibir sosyal sorunun çözülmesi toplumun sorumluluk üstlenmesini gerekli kılmaktadır.Örneğin, sanayileşme normal koşullarda toplumun gelişimi için işlevseldir, ama aynı zamanda havakirliliği yaratarak bozuk işleve de sahip olur. Bu durumda da sosyal organizasyonda bozulmalar meydanagelir. Bu bozulmalar, sosyal sorunların temelini oluşturur.

 

Yoksulluk, işsizlik gibi sorunlar toplumsal sorunları ifade ederken, uyuşturucu kullanımı ya da alkolbağımlılığı daha çok bireysel davranışlara bağlı sorunlar olarak ifade edilmektedir. Ancak, sonzamanlardaki gelişmelere baktığımızda, bireysel davranışlarla ilişkili görülse bile alkol bağımlılığı gibisorunlar da toplumu bütünsel anlamda ilgilendirmektedir ve sosyal sorun olarak değerlendirilmekdurumundadır.

 

Son olarak, sosyal sorunların çözümüne yönelik beş temel adımdan söz etmemiz yerinde olacaktır.Birincisi, sosyal sorunlar ortaya çıkmadan önce olabildiğince önlem almaktır. Örneğin, uyuşturucu maddebağımlılığına karşı gençlerin eğitilmesini sağlamak ve bu konuda toplumsal farkındalık yaratmak, önemlibir önlemdir. İkincisi, müdahale etmek olarak ifade edilebilecek adımdır. Önlemler başarılı sonuçvermediği zaman sorunların çözümüne yönelik devletin ve ilgili kurumların soruna müdahalesi

kaçınılmaz olur. Üçüncüsü ise, sosyal sorunlarla mücadelede mevcut durum yeterli değilse, sosyalreforma ihtiyaç olabilir. Sosyal kurumlar ciddi düzeyde yeniden yapılandırılır ve yeni stratejileroluşturulur. Dördüncü olarak, sorunların yeniden tanımı ve doğalarına ilişkin araştırmaların yapılmasıönemli bir adımdır. Son olarak, sosyal sorunlardan etkilenen kitlelere doğrudan devlet desteğininsağlanmasıdır .

 

Ana Sosyal Sorunlar

Yoksulluk, işsizlik, ekonomik ve sosyaleşitsizlik, sağlık, eğitim ve aile kurumlarına ilişkin sorunlar, suç ve şiddet sorunları, yaşlılık, engelliliksorunları, uyuşturucu bağımlılığı, ırkçılık, etnik milliyetçilik, nüfus artışı, cinsiyetçilik, çevre sorunları,kentleşme ve çalışma ilişkileri sorunları… Sanayileşmenin ürettiği ilk ve en önemli sosyal sorunun yaygın ve kitlesel işsizlik olduğunu söylemek

mümkündür.

Daha önce söylediğimiz gibi, Sanayi Devrimi yaşam koşullarında ve bilimdeki ilerlemeleryoluyla ortalama insan yaşamı süresini oldukça uzatmış, salgın hastalıklarla mücadeleyi mümkün kılmışve bu gelişmeler sonucunda da dünya nüfusu muazzam düzeyde artmıştır. Kitlesel işsizlik, sanayileşme sürecinin ve sanayi toplumunun en temel sosyalsorunlarından biri haline gelmiştir. Sanayi Devrimi sonrası dönemden günümüze insanlığın çözmekzorunda olduğu ama önemli gelişmelere rağmen hala çözemediği kitlesel işsizlik sorunu, istenmedik diğerönemli sorunların da ortaya çıkmasında temel etkenlerin başında yer almaktadır.İşsizliğin aynı zamanda olumsuz çalışma koşullları, ücretlerin düşmesi, gelir dağılımı adaletsizliğigibi yapısal sorunlara yol açtığı bilinmektedir.

 

Demek ki, sanayileşme süreci, maddi alanda önemli gelişmeleryaratırken, teknolojik ilerleme ve sınırsız mal ve hizmet üretimi sağlarken diğer taraftan da insanlararasındaki uçurumu derinleştirebilmektedir.İşsizliğin öncelikle ekonomik sorunolduğu düşünülse de pek çok rahatsızlığa neden olmasından dolayı sosyal yönü ağır basan bir sorundur.

 

Örneğin, işsizliğin depresyona neden olduğu ve hatta uzun süreli işsizlik dönemlerinin intihar oranlarında artışa yol açtığı bilinmektedir. Uzun dönem işsizlikte bireyler sosyal çevreleriyle daha az etkileşimdebulunurlar ve sonuçta kendilerini toplumdan izole ederler. Uzun dönem işsizlik insanların mevcutbirikimlerini tüketmekte ve onları yoksullaştırmaktadır. İşsizlikle birlikte insanlığın en temelsorunlarından olan yoksulluk da böylece sanayi toplumunun önemli bir sosyal sorunu olmaktadır.

Sanayi toplumunun kitlesel ve yaygın işsizlikle birlikte ortaya koyduğu diğer temel sosyal sorunlardanbirisi yoksulluktur.

Hem nüfus artışı hem de göçler yoksulluğun kitlesel ve yaygın birsosyal sorun olmasında önemli etmenlerdir

 

Kırdan kente göç etmek zorunda kalan kitlelerin kentlerde işbulma sorunu, barınma sorunu, temel ihtiyaçlarını giderme sorunu gibi bir dizi sorun toplamdayoksulluğa yol açmaktadır. Aynı zamanda, toplam nüfustaki hızlı artış, temel gıda maddelerine ulaşımı

zorlaştırmıştır. Gıda maddelerinin nüfusa yeterli olamadığı durumda da fiyatlarda ciddi artışlar gündemegelmiştir. Bu durum da yoksulluğu körüklemiş ve ciddi bir sorun olmasına yol açmıştır. Yoksulluğunortaya çıkmasında iklim koşulları, savaşlar, yaşlı nüfusun çoğalması, yüksek enflasyon, adaletsiz vergisistemi gibi nedenler de önemli rol oynamaktadır.

 

Sanayi üretiminin egemen üretim düzeni haline gelmesiyle birlikte, nitelikli ve uzman işgücüne duyulan ihtiyaç, insanların eğitim seviyesini yükseltmelerini gerekli kılmıştır. Ancak, herkesin nitelikli eğitim alması mümkün olmadığından işsizlik büyümüş ve buna dayalı olarak da yoksulluk artmıştır.

 

Sanayi toplumunun temel işleyiş mantığı olan kapitalist sistem maddi alanda önemli başarılara imza atarken, diğer yandan da yarattığı zenginliği adaletsiz biçimde dağıttığından refah tüm topluma ulaşamamıştır. Bu da nüfusun önemli bir bölümü için yoksullaşma ve gelir dağılımı adaletsizliği sorunlarını yaratmıştır.

 

Sanayi toplumunun merkezi unsurunun kapitalist sınıf olduğunu ve bu sınıfın temel hedefinin kâr marjını yükseltmek ve sermaye biriktirmek olduğunu daha önce belirtmiştik. Bu temel hedef, esasında, ciddi bir toplumsal adaletsizlik oluşturmaktadır. İşçi sınıfı ile burjuva sınıfı arasındaki dengesizlik en temel sosyal sorunlardan birisini oluşturmaktadır. Gelir dağılımındaki adaletsizlik uzun zamandır insanlık için temel bir sosyal sorun durumundadır.

 

Sanayileşmeyle birlikte gündeme oturan önemli sosyal sorunlardan birisi de nüfus artışıdır.

Tarihsel olarak doğum oranlarıyla ölüm oranları arasındaki dengeden ötürü uzun bir zaman insan nüfusunun artışı neredeyse yüzde sıfır düzeyindeydi. Ancak, Sanayi Devrimiyle bu denge bozuldu ve hızlı nüfus artışı sosyal sorun olarak gündeme oturdu.

 

Sanayi toplumunun çözmek zorunda olduğu sosyal sorunlar arasında yaşlılık, hastalık ve özürlülük ile ilgili sorunlar önemli bir yer tutmaktadır. Yaşlıların bakımı geleneksel toplumda ailenin sorumluluğunda iken, sanayi toplumunda yaşlılık başlı başına bir sorun olmaktadır. Artık, aile çekirdek aile yapısına dönüştüğünden ailenin yaşlı üyelerinin bakımı diğer kurumlara devredilmektedir. Hastalık da yaşlılık gibi artık aile içinde çözümlenecek bir sorun değildir. Sağlık sisteminin bu konuda sorumluluklar üstlenmesi

ve sorunları çözmesi gerekmektedir. Özürlü yurttaşların yaşamından sorumlu olan devlet kurumları olduğu için sanayi toplumunda geleneksel topluma oranla özürlülük bir sosyal sorun olarak gündeme oturmaktadır.

 

Cehaletten kurtulma ve eğitim alma sanayi toplumunun temel hedeflerindendir. Ancak, eğitimin pahalı olması, eğitim kurumlarının her yere ulaşamaması gibi nedenlerden dolayı insanlar arasında eğitim alma konusunda ciddi eşitsizlikler yaratmaktadır.

 

Eğitim sorunlarının çözülmesi hem toplumsal barış için hem de yaşam koşullarının iyileştirilmesi için temel bir adım olacaktır.

Daha önce dile getirdiğimiz gibi, Sanayi Devrimi çocuk emeğinin sömürüsü sorununu yaratmıştı

Uyuşturucu madde bağımlılığı bir sosyal sorun olarak tanımlanabilirmi?

Uyuşturucu madde bağımlılığı öncelikle bireysel davranışlara bağlı bir sorun olarak görülebilir. Yani makro olmaktan ziyade mikro bir sorundur. Ancak, son zamanlarda toplumların yapısını tehdit eden bir aşamaya geldiğinden uyuşturucu bağımlılığını sosyal bir sorun olarak ele almamız gerekiyor.

Sanayileşmeyle birlikte gelişen kentleşme beraberinde bazı ana sorunları da gündeme getirmektedir. Çarpık kentleşme, gecekondulaşma, suç oranlarının artışı, uyuşturucu madde kullanımı ve şiddet busorunların başlıcalarıdır.

 

SOSYAL SORUNLARLA MÜCADELE

Tarihsel Gelişim

Sosyal sorunlarla mücadele, ilk olarak 19. Yüzyılda sanayileşmeye bağlı olarak ortaya çıkan yaşlılık, hastalık, kitlesel yoksulluk gibi sosyal sorunların çözülmesi için gündeme gelmiştir.

 

Görüleceği üzere, esasında işçi sınıfının sorunlarına çözüm oluşturmak amacıyla kapitalist toplumda ortaya çıkan sosyal

sorunlarla mücadelenin ilk hedefi; toplumsal sınıflar arası uzlaşıyı sağlayarak sistemin devamına katkı sunmaktır.

 

Sosyal politika, insan hakları içinde sosyal hakların önemli olduğunun kabul edilmesiyle gelişme göstermiştir.

 

Sosyal sorunlarla mücadele etmede ekonomik gelişmenin önemli bir rolü olmuştur. Hem ticaretin gelişmesi hem de

teknolojik yenilikler ekonominin büyümesini sağlamış ve milli gelirde önemli sayılabilecek artışlar görülmüştür.

 

İnsanların ücretsiz eğitim alma hakkı gibi sosyal hakları olduğu anlayışı İkinci Dünya Savaşından sonraki süreçte Batılı devletlerin anayasalarında yer almaya başlamış ve hukuksal olarak kabul edilmiştir. 1948 yılında kabul edilen BM İnsan Hakları Bildirgesinin dördüncü bölümü ekonomik, sosyal ve kültürel haklarla ilgilidir. Sosyal refah devleti, sosyal güvenlik için alınan önlemlere işaret etmek için 19. Yüzyılda Almanya’da kullanılmıştır.

 

Sosyal refah devleti öncelikle işçi sınıfını korumayı, belirli hizmetleri ona sunmayı hedeflemişti. Yani işçi sınıfı, işsizlik ve yoksulluk üzerine odaklanan bir sosyal politika çerçevesinde sosyal refah devleti gelişmeye devam etti. Son aşaması ise; 1950’li yıllardan itibaren ekonomik büyümeyle birlikte devletin toplumsal ve ekoomik yaşama daha aktif biçimde katıldığı bir aşamadır. Eğitime, sağlığa, konuta devletin daha ciddi yatırımlar gerçekleştirdiği bu aşama esasında Avrupa için bir altın çağ olarak nitelendirilmektedir.

 

Sonuç olarak, çocuk yuvaları, huzur evleri, rehabilitasyon merkezleri gibi pek çok uygulamayı gözeten sosyal politika toplumun her tür sorununu çözmeye aday olma noktasına gelmiş bulunmaktadır.

 

Ancak, 1970’lerin başından itibaren ekonomik politikadaki değişmeler sosyal sorunlarla mücadele biçimini de değiştirmeye başlamıştır. Yeni liberal ekonomik politikalar, sosyal devlet uygulamalarına sıcak bakmamış ve devletin ekonomik ve sosyal rollerini kısıtlayan yaklaşımlar egemen olmuştur. Ücretlerde düşme, işsizlikteki artış gibi yeni dönem sorunları toplumların temel meselesi olmaya yeniden başlamış ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi, işsizlik ve yoksullukla mücadele gibi sosyal sorunlarla

mücadele yine önem kazanmıştır.

Sosyal refah devletinin bugünkü durumuna dair kısaca ne söylenebilir?

 

Sosyal refah devleti son zamanlarda revaçta olan yeni liberal ekonomik politikalardan dolayı güç kaybetmektedir. Özelleştirme, devletin ekonomik yaşamdan çekilmesi gibi nedenlere bağlı olarak sosyal refah devletinin gerileme sürecinde olduğu tartışılmaktadır.

 

Sosyal sorunlarla mücadelenin ve sosyal politikanın tarihsel gelişiminde diğer önemli bir nokta, uluslararası örgütsel düzeyin ortaya çıkmış olmasıdır Artık, sosyal sorunlarla mücadele sadece bir ulusun kendi içinde gerçekleştirebileceği bir uygulama olmaktan çıkmıştır. Bu konudaki en önemli atılımın Uluslararası Çalışma Örgütünün kurulması olduğu söylenebilir. Uluslararası Çalışma Örgütü tüm dünyadaki işçilerin sorunlarıyla ilgilenmekte, çözümleri için girişimlerde bulunmaktadır.

 

Diğer önemli uluslar arası oluşum Avrupa Konseyidir. Konseyin sosyal sorunlar ile doğrudan veya dolaylı olarak ilgili pek çok

düzenlemesinden söz edilebilir. Ancak, güvence altına aldıkları haklar, bu hakların gerçekleşmesini sağlamak üzere oluşturulan denetim sistemi ve hukuksal etkileri gibi özellikleri nedeniyle iki temel belge; Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Avrupa Sosyal Şartı özellikle önemlidir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin konumuz açısından en önemli yönü, hakların fiilen gerçekleşmesini sağlayan son derece ileri bir güvence sistemiyle (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi) donatılmış olması ve taraf devletler

üzerindeki güçlü etkisidir.

Birleşmiş Milletler’de İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi, Çocuk Hakları Sözleşmesi, Engellilerin Haklarına İlişkin Sözleşme gibi bir çok ülkenin taraf olduğu bu anlamda hukuki olarak

bağlandıkları uluslararası belgeleri hazırlayarak kuruluşundan itibaren sosyal sorunların çözümü doğrultusunda en önemli aktörlerden birisi olmuştur.

 

Çözüme Yönelik Uygulamalar

Yoksulluk, bir açıdan, işsizlikle ilişkili olduğu düşünüldüğünden tam istihdam yaratma çalışmaları önemli bir uygulamayı oluşturmaktadır. Tam istihdam, “çalışmak isteyen herkesin ya da neredeyse herkesin bir iş bulabildiği bir durumdur. Yoksulluk, genelde ekonomik sistemin aksaklıklarından kaynaklandığı için ekonomik sistemde yapılan iyileştirmeler yoksullukla mücadele uygulamalarında önemli bir yer tutmaktadır.

 

Yoksullukla mücadelede eğitim programları, iş bulma programları, özel kurslar gibi uygulamalar önemli bir yer

tutmaktadır. Çocuk sorunlarına yönelik uygulamalardaki gelişmelerde sosyal sorunlarla mücadelede önemli bir yer tutmaktadır. Çocukların eğitimi, sağlıklı gelişimi, risklerden ve tehlikelerden korunması bu konudaki temel hedefleri oluşturmaktadır. Çocuk emeği üzerindeki sömürü toplumda bir duyarlılık yarattığından sosyal sorunlarla mücadeledeki ilk uygulamalardan birisi hem çalışma yaşamına katılmada yaş sınırının konması hem de çocukların çalışma saatlerinin sınırlandırılması oldu. Yaşlılıkla ilgili sorunlar, Genel olarak; 65 yaş üstü nüfusa yaşlı nüfusdenmekte ve bu nüfusun kendine özgü sorunlarının çözümüne yönelik politikalar geliştirilmektedir. Yaşlıların emeklilik, sosyal güvenlik gibi yöntemlerle korunması ve topluma katkı sunması

amaçlanmaktadır. Sanayi toplumunda sağlık ve hastalık konularında önemli gelişmeler yaşandı. İlerlemelere rağmen bazı yeni sağlık sorunları ortaya çıktı. Örneğin, çevre kirliliğine bağlı kanserler, iş stresine dayalı kalp hastalıkları, işsizlikten dolayı depresyon gibi hastalıklar sanayi toplumuna özgüdür. Kentlerin sorunlarına yönelik olarak kent planlamacılığı temel çözüm diye düşünülmektedir. Kentlerin yeniden yapılanması gibi projeler çevre kirliliği, trafik sorunları, şiddet üreten yapısal sorunlar

gibi temel sorunlara çözüm bulma arayışındadır.

 

Özet olarak; Sanayi Devrimi, insanlık tarihindeki en önemli alt-üst oluş anıdır. Ekonomik, toplumsal, kültürel ve politik yapılar temelden değişmiş ve yeni bir tarihsel sürece girilmiştir. Kuşkusuz bu büyük dönüşüm, insan yaşamını muazzam düzeyde

kolaylaştıran ve insanın gelişmesini sağlayan bir dönüşümdür. Bir önceki geleneksel dönemde hayal bile edilemeyecek düzeyde insan ömrü uzamış, ulaşım-iletişim uzak mesafeleri küçültmüş, salgın hastalıklar önlenmiş, kaliteli ve sağlıklı bir yaşam mümkün hale gelmiştir. Hızlı ve baş döndüren değişmeler ve gelişmeler, ekonomik ve toplumsal yaşamı tamamıyla yeni

bir yörüngeye oturmuştur. Artık hiçbir şey eskisi olamazdı ve yeni bir dünya kuruldu. Bu yenidünyanın kendine özgü karakteristikleri var. Eğitimi, yeteneği, deneyimi önceleyen; bireysel özgürlüğü destekleyen, sağlıklı yaşamı öğütleyen olumlu niteliklerinin yanı sıra bu yenidünyanın kendine özgü sosyal sorunları da var. Kitlesel ve yapısal işsizlik, yoksulluk gibi sosyal sorunlar sanayi toplumuyla birlikte insanlığın gündemine oturan sorunlar olmuştur.

 

Nüfus artışı, kırdan kente kitlesel göçler, anlam ve değer dünyasının değişimi, teknolojik yeniliklerle gereğinden fazla üretim, kar ve sermaye biriktirme hırsı ve benzeri özellikler sanayi toplumunun kendine özgü sosyal sorunları üretmesindeki temel nedenler olmuştur. Uzmanlaşmış işgücüne duyulan ihtiyaç, disiplinli çalışma koşulları, işyerindeki yeni hiyerarşik yapı gibi yeni nitelikler insanların uyum sorununu da yaratmış ve daha önceleri görülmeyen sosyal sorunlara yol açmıştır.

 

Sosyal sorun, toplumun önemli bir bölümünü etkileyen, arzu edilmez bir duruma işaret etmektedir. Sosyal gerçeklik ile sosyal ideal arasında eğer bir uçurum varsa ve bir sosyal grup bu durumu rahatsızlık verici olarak değerlendiriyorsa, ortada çözülmesi gereken bir sosyal sorun var demektir. Sosyal sorunların çözülmesi de toplumun kolektif olarak sorunluluk üstlenmesini gerektirmektedir.

 

Sosyal sorunların çözümüne yönelik politikalar sanayi dönemine damgasını vuran önemli bir özelliktir. Ciddi sayılabilecek çalışmalara rağmen, hala kitlesel işsizlik, yoksulluk, yaşlılığa, engelliğe dair sorunlar çözüm beklemektedir. Sosyal sorunlarla mücadele, esasında, Sanayi Devriminin gerçekleşmesini takiben İngiltere’de ilk kez ortaya çıkmıştır. Devrim sonrası toplumsal yapıda ciddi değişimler yaşanmış ve bu değişimlerin bir sonucu olarak kitlesel yoksulluk ve işsizlik gündeme oturmuştur. Bu sorunların üstesinden gelmek için sosyal politika olarak bilinecek olan yeni bir çalışma alanı ortaya çıkmıştır.

 

Sosyal politika, çalışma ilişkilerini düzenlemeyi hedefleyen, sosyal yardımlaşmayla ilgili olan ve eğitim, sağlık, emeklilik politikalarıyla ilgilenen bir çalışma alanıdır. Sanayi toplumunun en önemli sosyal sorunlarının çözümü için geliştirilen sosyal politikalar, bazı temel buluşlara imzalarını atmışlardır. Yoksullukla devlet yardımları aracılığıyla mücadele etmek, eğitim ve

sağlık hizmetlerinin devlet tarafından ücretsiz sunulmasını sağlamak, istihdam sorunlarını çözmek için programlar geliştirmek gibi çok önemli politikalar sosyal politika çalışma alanının başarılarından sayılabilir.

 

Sosyal politikanın toplumsal ve siyasal sahalarda etkinlik kazanması, esasında, sosyal devlet olarak ifade edilen devlet yapılanmasını anlatmaktadır. Sosyal devlet, toplumda güçsüz olduğu kabul edilen, kendi yaşamını desteksiz sağlıklı biçimde sürdürmesi mümkün olmayan kitlelere devletin doğrudan katkısının olması gerektiğine yönelik duyarlığı olan bir devlet modelidir. Bu devlet modelinin, ortaya çıkmasında, sanayileşmenin temel modeli olan kapitalist ekonominin servet dağılımındaki adaletsizliği, çarpık gelir dağlımı gibi etkenler rol oynamıştır.

 

Uzun sayılabilecek bir dönemde sosyal devlet pek çok ülkede etkin olmuştur. Ancak, son yıllarda bu devlet modelinin sarsıldığı ve hatta bazı ülkelerde bu modelden vazgeçildiği görülmektedir. Neo-liberal ekonomik politikanın neredeyse tüm dünyada etkin olmaya başladığı günümüzde, devletin sosyal yaşamdaki etkisinin azaldığı bilinmektedir. Artık, herkesin kendi başının çaresine bakması gerektiği yönündeki anlayış yeni sosyal dayanışma ve sosyal sorunlarla mücadele yollarını dayatmaktadır.

 

Sosyal sorunlar, hala toplumların yüzleşmek ve çözmek zorunda olduğu temel sorunlar olarak yaşamaktadır. Daha adaletli, daha kabul edilebilir bir toplumsal yaşam için sosyal sorunlarla mücadeleye devam edilmesi kaçınılmazdır.

DERS ÖZETİNİN TAMAMINI VE DAHA FAZLASINI ONLİNE SİPARİŞ VERMEK İÇİN AÖF ÇIKMIŞ SORULAR

Yukarıya Git