İşlem yapılıyor, lütfen bekleyin...

Hizmette 10+ Yıl ve binlerce müşteri memnuniyeti... | %100 doğru kaynak | %100 memnuniyet | %100 mezuniyet |

Netsorular.com
SOS318U-SUÇ SOSYOLOJİSİ
SOS318U-SUÇ SOSYOLOJİSİ DERSİNİN 1. ÜNİTE DERS ÖZETİ

1.ÜNİTE SUÇ VE SAPMA TEORİLERİ

TEMEL KAVRAMLAR

Suç ve Sapma Nedir?

Bir toplumu oluşturan bireylerin devletten bekledikleri hizmet, güvenliğin ve adaletin sağlanmasındır. Güvenliği ve adaleti sağlayamayan devlet iflas durumundadır. Suç bu iki fonksiyonu birden ilgilendiren problemdir. Sapma ise suça benzemekle birlikte ceza adalet sisteminin alanına girmeyen norm ihlalleridir. Bu çerçevede suçu “kanunlarda açıkça yasaklanan ve karşılığında ceza öngörülen her türlü eylem olarak, sapmayı da toplumsal normlar çerçevesinde öngörülen kabul edilebilirlik sınırlarının dışına taşan her türlü davranış” olarak tanımlayabiliriz.

Suç Mekanizması Nasıl İşliyor?

Suçun gerçekleşebilmesi için iki unsur vardır. Birinci unsur suç motivasyonu, ikinci unsur ise suç fırsatıdır. Biri suç işlemeye azmetse, birileri onu azmettirse veya ortam bireyi suça sürüklese bile suç fırsatı yoksa suç gerçekleşmez. Aynı şekilde her yer suç fırsatı ile dolu olsa bile suç motivasyonu yoksa suç gerçekleşmez.

Suç= Suç Fırsatları+Suç İşleme Motivasyonu

SUÇ TEORİLERİ

Genç bir bilim dalı olan kriminolojide gelinen son nokta itibariyle, suçun nedenlerini açıklayan görüşlerin dört paradigma altında sınıflandırıldığını görmekteyiz. Bunlar; doğaüstü güçler perspektifi, klasik okul, pozitivist okul, eleştirel perspektifi.

Doğaüstü güçler perspektifi Orta Çağ cehaletini ve dogmalara saplanmış bir devrin suç ve suçluya bakışını yansıtırken, Klasik Okul Aydınlanma Çağı ile birlikte insanı tüm sosyal analizlerin merkezine koyan rasyonalite ve akılcılık eksenli bir bakış açısıyla suçu “rasyonel bir tercih”olarak ele almıştır. Pozitivist okulla birlikte biyolojik, sosyolojik ve psikolojik faktörlerin önemli olduğu vurgulanmıştır. Biyolojik teoriler, suçlu davranışı bireyin sahip olduğu biyolojik yapıdaki bozukluğa bağlarken, psikolojik teoriler de suçu bireyin erken yaşlardan itibaren yaşadığı tecrübeler,yanlış güdülenmeler, hatalı sosyalleşmeye bağlamıştır. Eleştirel perspektif ise suçu, güç ve çatışma perspektifinde ele alarak başta ceza adalet sistemi olmak üzere devlet aygıtının sisteme hakim sınıfları, elitleri ve güçlüleri korumak üzere inşa edilmiş kurumlar olduklarını savunmaktadır.

Sosyolojik Suç Teorileri

1.Suç Ekolojisi Yaklaşımı: Sosyal Düzensizlik Teorisi

Kriminoloji literatüründe suç ekolojisi olarak bilinen yaklaşım bireyi sosyal ve fiziksel çevrenin bütünlüğü içinde çoğul bir olgu olarak ele alır. Temelleri AdolpheQuetelet ve Andre-MichelGuerry tarafından atılmıştır. Suç ekolojisi yaklaşımının kriminoloji literatüründe en derin etki yapan örneği 1800’lü yılların sonu ile 1900’lü yılların ortalarına kadar etkili olan ŞikagoOkuludur. Araştırma yapmak amacıyla kurulan Şikago Üniversitesi, kriminoloji ve sosyoloji bilimlerinde Şikago Okulu olarak bilinen ekolü oluşturmuştur. “İnsan, yaşadığı çevrenin çocuğudur” diyen Şikago Okuluna göre suçun nedenlerini insanların yaşadıkları sosyal ve fiziksel çevrede aramak gerekir.

2.Kontrol Teorileri

Kontrol teorileri diğer kriminoloji teorilerinin cevaplamaya çalıştığı “İnsanlar neden suç işler?” sorusunun yanlış olduğunu, insanların her fırsatta suç işleyeceklerini iddia eder. Bu bağlamda insanı her an kötülük yapmaya müsait ve kötülüğe hazır bir varlık olarak değerlendirir. Kontrol teorilerinin asıl cevaplaması gereken soru  “İnsanlar neden suç işlemez” olmalıdır. Kriminoloji literatüründe kontrol teorilerinin ikisi sosyal bağ teorisi ve öz-kontrol teorisidir.

Sosyal Bağ Teorisi

Kriminoloji literatürünün en önemli eserlerinden biri “Suçun Nedenleri” isimli kitabı ile TravisHirschi “Sosyal Bağ Teorisi”ni ortaya atmıştır. Hirschi’ye göre suç, insanların içinde yaşadıkları toplumla aralarındaki sosyal bağların zayıflamasının sonucudur. Sosyal Bağ Teorilerine göre sosyal bağların güçlü olması toplumsal yapıyı oluşturan bireyleri birbirine kenetleyerek suç ve sapma teşkil eden davranışların ortaya çıkmasını engeller. Bu bağların zayıflamasıyla yalnızlaşan bireyin suç ve sapma teşkil eden davranışlarda bulunma olasılığı atar. Sosyal Bağ Teorilerinin dört temel bileşeni bulunmaktadır. Bunlar;bağlılık, adanmışlık, sürekli meşguliyet, inanç. Hirschi’ye göre bu dört bileşen, bireyi içinde yaşadığı topluma sıkı bir şekilde bağlamaktadır.

Öz-Kontrol Teorisi

Hirschi, MichealGottfredson isimli başka bir kriminologla bir araya gelerek “doğrudan kontrol”imkânı sağlayacak “iç kontrol eksenli” bir model geliştirmiştir. Toplumsal kontrol mekanizmalarının önemli olduğunu söylemekle beraber asıl önemli faktörün bireyin kendi kendini kontrol altına alması olduğunu iddia etmişlerdir.1900 yılında yayınladıkları “Genel Suç Teorisi” isimli kitap ile yazarlar literatürde “Öz-Kontrol Teorisi” olarak bilinen modeli ortaya atmışlardır.Gottfrenson ve Hirschi’ye göre suçu önlemenin en etkin yolu bireyin öz-kontrolünün geliştirmekten geçer. Öz-kontrol arttıkça suç işleme olasılığı azalır. Öz-kontrolü yüksek bireyler yetiştirebilmek için en önemli olan aile terbiyesidir.

3.Öğrenme Teorileri

Günümüz kriminolojisinin en önde gelen geleneklerinde biri öğrenme teorileridir. Lobroso ve takipçileri suçlu davranışın sebeplerini kişinin çevresiyle olan etkileşimine bağlamışlardır. Bu nedenle öğrenme teorileri için en temel çalışma alanı bireyin ve çevrenin etkileşimidir.

Ayırıcı Birliktelikler Teorisi

GabrielTarde 1903 tarihli ‘’Taklit Kanunları’’ eserinde kendisine ‘’Toplum Nedir?’’ sorusunu sormuş ve cevap olarak ‘’ Toplum Taklittir.’’ demiştir. Tarde göre, Suç da dahil olmak üzere bir çok sosyal davranış taklit yoluyla kazanılmıştır ve Tarde öğrenme literatüründe bir çığır açmıştır.

Sutherland’ a göre suç diğer davranışlar gibi öğrenilen bir davranıştır. Sutherland“Ayırıcı Birliktelikler Teorisi’’ adını verdiği bir teori geliştirmiştir. Bunun iki nedeni vardır. Birincisi, öğrenme birlikteliklerinin önemli olduğu, ikincisi ise, kimle birlikte olduğuna bağlı olarak kişinin hayatında bir kırılma yaşayacağına inanmasıdır. Sutherland’a göre ayırıcı birliktelik teorisinde, kişinin nasıl suç işlediğine dair 9 ilke bulunmaktadır. Bunlar:

  1. Suçlu davranış öğrenilir.
  2. Suçlu davranışın öğrenilmesi öğrenme mekanizmalarıyla gerçekleşir.
  3. Bu öğrenmeyi kişi tek başına gerçekleştirmez
  4. Suçlu davranışın öğrenilmesinde kişinin başkalarıyla iletişimi en etkili faktördür.
  5. Öğrenmenin derecesini ve etkisini görüşme sıklığı, önem durumu gibi faktörler belirler.
  6. Suçlu davranışın öğrenilmesiyle; suç işleme teknikleri ve suç işlemeyi haklı çıkaracak gerekçeler kastedilir.
  7. Kişi, öğrenme sürecinde suç işlemenin doğru veya yanlış olduğu yönünde tanımlamalara maruz kalır.
  8. Kişinin suç işleme nedeni, suç işlemesinin takdir edilmesi, hoşa gidecek söylemlere daha fazla maruz kalmasıdır.
  9. Suçlu davranışı açıklamak için çeşitli ihtiyaçlar ve değerler tek başına yeterli olmaz ve bu ihtiyaçlar suç işlemeden de karşılanabilir.

4.Anomi ve Gerilim Teorileri

Bu teoriler aynı olmalarına rağmen, bazı yönlerden farklılıklar gösterir. Anonim Teorileri “Neden bazı toplumlarda suç oranı yüksektir?” sorununu yanıtlamaya çalışırken, Gerilim Teorileri ise  “Neden aynı toplum içindeki bazı grupların daha yüksek suç oranına sahiptir?’’ sorusunu cevaplamaya çalışır.

Emile Durkheim,insan arzularının ve isteklerinin sonsuz olduğunu söylemiştir. Durkheim,elini uzattığı her şeyi elde etmek,her dilediğinin olmasını istemek arzusunda olan insanın kendi kendini sınırlayıp kontrol altına almayacağını,bunun için toplumun bireyi sınırlandırması ve kontrol altına alması gerektiğini söylemiştir. Durkheim’ın  “anomi” olarak ifade ettiği bozulan sosyal yapıdır.

Amerikalı sosyolog Robert K.Merton,Amerika’da gözlemlenen yüksek suç oranlarının anomi ile açıklanacağını söyleyerek anomi teorisini ABD özeline uyarlayarak literatürde “Klasik Gerilim Teorisi” adı verilen teoriyi geliştirmiştir. Merton,suçun neden düşük sosyo-ekonomik statüye sahip bireyler arasında yoğunlaştığını gerilim teorisiyle açıklamıştır. Merton herkesin önüne konulan “her ne pahasına olursa olsun para kazanma ve zengin olma” amacının toplumun bütün kesimleri için gerçekleştirilebilir hedef olmadığını, insanların zenginlik ve bol para hedefine ulaşabilmek için gayri meşru yolara sapma baskısı altında olduklarını söylemiştir. Merton’a göre toplumun önüne konulan hedeflere yapılan vurgu, bu hedeflere nasıl ulaşabileceği konusunda yapılmamaktadır. Yalnızca sonuca odaklanan insanlar, “her ne pahasına olursa olsun” bu hedefe varmak istemektedirler. Merton bu tür gerilimle karşı karşıya kalmaları halinde insanların içinde bulundukları bu duruma beş farklı şekilde uyum sağlayacaklarını savunmuştur:

Uyumluluk: Toplumsal hedefleriolan hem de hedeflere ulaşabilmek için toplum tarafından onaylanan yolları kabul eden kişilerin seçtiği uyum şeklidir. Toplumun çoğunluğu bu grubu oluşturur.

Yenilikçilik: bu grupta yer alan insanlar herhangi bir ahlaki kaygı gütmeksizin her türlü para zenginlik ve statü hedefine kestirme bir yoldan ulaşmak isterler. Bu grupta yoğunluklu olarak suçlular yer alır.

Şekilcilik: bu grupta yer alan insanlar toplumsal hedeflere ulaşılamıyacaklarını düşündükleri için bu hedefleri reddederler. Ve diğer insanlar gibi davranmaya devam ederler.

Geri çekilme: bu gruptaki insanlar ne toplumsal hedefleri ne de bu hedeflere giden yolları kabul etmezler. İçinde bulundukları topluma yabancı olan bu bireyler herşeyi ve herkesi protesto ederler.

İsyankârlık: Geri çekilme grubundakiler gibi içindeki yaşadıkları sosyal düzeni reddetmekle kalmazlar aynı zamanda yeni toplumsal hedefler ve bu hedeflere giden yeni yollar oluşturmak isterler.

5.Damgalama Teorileri

Damgalama teorisi insanları suça ve suçluya gösterdikleri tepkiler üzerinde yoğunlaşır. Charles H.Cooley’in (1902)”ayna benlik” ve GerorgeH.Meand’in  (1934) “ sembolik etkileşim” modellerinin temelini attığı bu yaklaşıma göre kişilere ait kimlik ve benlik algıları üzerinde kendileri hakkındaki düşüncelerin ve diğer insanların kendileri hakkındaki düşünceleri etkilidir. Kısacası kişi kendisinin nasıl biri olduğunu sadece kendisini toplum aynasında görerek anlayabilir. Damgalama teorisi iki ana akım halinde gelişir: Ayrıştırıcı utandırma ve Birleştirici utandırma.

Ayrıştırıcı Utandırma (Damgalama ) Yaklaşımı

Bu yaklaşımı görüşleriyle geliştiren Frenk Tannenbaum (1938), EdwinLemert (1951) ve HowardBecker (1991)gibi sosyal bilimcilere göre suç işleyen birinin suç sonrasında toplumun ve ceza adalet sisteminin kişiye göstereceği tepkilerle kişinin tekrar suç işleme olasılıkları artacaktır. Ayrıştırıcı utandırma yaklaşımında üç önemli kavram vardır: Baskın statü, geçmişe dönük yorum yapma, kendini gerçekleştiren kehanet.

Baskın statü: Bir kişi toplumda istediği kadar iyi niyetli bir kimse olsun bu kişiye suçlu damgası vurulması diğer bütün güzel özelliklerini siliverir. Sahip olunan kötü nam bütün iyilikleri ve güzellikleri yutar. Bu süreçten geçen biri kendisini tanıtma imkanı bulamaz.

Geçmişe dönük yorum yapma: Kişinin yaptığı bir hata ya da suçun ortaya çıkmasıyla birlikte insanlar bu kişi ile yaşadıkları geçmişi  yeni bilgilerle yeniden gözden geçirir ve yeni bir gerçeklik kurarlar.

Kendini gerçekleştiren kehanet: Suç işleyen birine insanların devamlı “senden adam olmaz, sen bir hırsızsın” gibi sözler söylemesi hata yapan kişinin belli bir süre sonra  kendilerine söylendiği gibi bireyler olmasına yol açabilir.

Birleştirici Utandırma Yaklaşımı

John Braithwaite (2005) ilk baskısı 1989 yılında yayınlanan “Suç, Utandırma ve Yeniden Entegrasyon” isimli kitabında ayıplama ve utandırmanın her zaman kötü bir şekilde sonuçlanmayacağını utandırma ve ayıplamanın doğru bir şekilde yapılması durumunda suç işleyen kişinin yeniden topluma kazandırılacağını iddia etmiştir. Ona göre damgalamak yanlış bir davranıştır fakat bütün ayıplama utandırma ve kınama modellerinin kötü olduğu anlamına gelmez. John’a göre bazı toplumların düşük suç oranlarına sahip olmasının nedeni, suçlara ağır cezalar vermelerinden değil bu toplumların suça karşı daha az toleranslı olmasından kaynaklanmaktadır.

 

 

Yukarıya Git